Harvard Üniversitesi’nde “Uygurlar ve Uygur kültürünün korunması” konulu konferans düzenlendi
“14 Nisan’da Harvard Üniversitesinde düzenlenen “Ana yurt” fotoğraf serginsin hemen ardından, 15 Nisan’da “Uygurlar ve Uygur kültürünün korunması” konulu bir konferans düzenlendi.
Konferans, Uygur Akademisi ve Harvard Üniversitesi Uygur Birliği iş birliğiyle düzenlendi. Konferansın düzenlenmesinde emeği geçenlerden biri olan Harvard Üniversitesi 1. sınıf öğrencisi Kawsar Yasin, ilk olarak “Uygur Katliamı ve Uygur Kültürü” konulu konferans hakkında kısa bir açıklama yaptıktan sonra Rişat Abbas açılış konuşması yaptı.
Dr. Rişat Abbas yaptığı konuşmasında Uygurların katledildiği mevcut durumda bu alandaki konuları gündeme getirmenin her zamankinden daha önemli olduğunu vurguladı. Rişat Abbas şunlar ifade etti: “Çin hükümetinin Uygurları katletmesinin, Çin hükümetinin gerçek yüzünü tam olarak ortaya çıkaran olaylardan biri olduğunu vurguladı. Amerikan sivil hareketinin büyük lideri Martin Luther King’in dediği gibi ‘Her hangi bir yerde yaşanan zulüm, başka her yerdeki özgürlük için bir tehdittir’. Şu an ABD başta olmak üzere birçok ülke ve parlamentolar, 2017’de başlayan Uygur katliamı ve Çin hükümetinin insaniyete karşı işlediği suçları acil bir konu olarak masaya yatırmış durumda. Uygurların karşı karşıya olduğu kötülükler demokratik dünyaya yayılmaya başladığı için, bu zulüm ve kötülükleri durdurmak için etkili bir yol bulmak tecil edilemez duruma gelmiştir. Dolayısıyla bu toplantıda o katliamda kimlik ve kültür tahribatına karşı neler yapılabileceğini ve Uygurları kurtarmak için ne gibi imkanların olduğunu tartışmak olumlu bir adımdır.“
Toplantının ilk etabında ilk olarak Washington’daki Uygur İnsan Hakları Vakfı çalışanlarından Zübeyre Şemsettin hanım konuştu. Kendisinin ve hapisteki kardeşlerinin kişisel deneyimlerini birleştirerek, Çin hükümetinin Uygurların dilini ve kültürünü nasıl yok ettiğini kısa ve öz bir şekilde anlattı. Bilhassa Çin hükümetinin yürüttüğü bu tür yok etme faaliyetleri yeni bir olgu olmayıp 1990’larda zaten çok yüksek bir seviyeye ulaştığını ve o süreçte entelektüel kesimi yok etme ve milli kimliği yok etme girişimlerinin toplama kamplarıyla zirveye ulaştığını belirtti.
Uygur bölgesindeki katliam dış dünya tarafından bilinmeye başlandığından beri asıl hedefin Uygur kızları olduğu herkes tarafından biliniyordu. Amerikan Uygur Derneği başkanı Alfidar Eltabir bu konuya odaklandı. Çin hükümeti özellikle Uygur kadın ve kızlarını fabrikalarda çalışmaya zorlayarak çocuk sahibi olma şanslarını azaltmış, Uygur çocukları ailelerinden ayırarak Çin değerleri, Çin dili ve Çin kültürü aşılamış, Uygur kadınlarını çocuksuz bırakmış, tehditler savurmuştur. Uygur kızlarını Çinli erkeklerle evlendirmek gibi yolların katliam olacağını vurgulayan Alfidar, “Bugün Doğu Türkistan’da büyüyen Uygur çocukları kendi dillerini ve kültürlerini bilmiyorlar. Şu anda Çin, Uygur nüfusunu önümüzdeki 20 yıl içinde en az beş milyon azaltmaya çalışıyor.” dedi. Bu acı gerçek karşısında demokratik dünyanın, Uygur mültecilerin yeniden yerleştirilmesi, göçmenlik başvurularının daha hızlı işleme alınması ve Çin’in sınır ötesi baskısının durdurulması gibi birçok konuda daha çok çaba göstermesi gerektiğini belirtti.
Toplantının ilk aşamasının ardından soru-cevap bölümünde ortaya çıkan sorular, bu konudaki fikirlerin insanlar üzerinde olumlu bir etki yarattığını gösterdi. Toplantının ikinci etabında ise Çin hükümetinin ülkemizde gerçekleştirdiği katliamların en önemli kurbanları olan Uygurların acıklı akıbeti, Uygur bölgesinde etnografik araştırmalar yapan Dr. Bill Clark’ın açıklamalarıyla sunuldu. Uygur şair Abdurrehim Otkur’un rubailerini okuyarak başladığı konuşmasında, 1990’lı yıllarda Çin’in Uygur asimilasyonunu büyük ölçüde ele aldığını belirterek, “2001 yılında yaşanan “11 Eylül Olayı” ve “5 Temmuz 2009’daki “katliam” Uygurları daha sert bir şekilde bastırmak için bir bahane oldu. Şu anda bunun en kötü şekli binlerce Uygur gencinin yatılı okullarda toplanarak asimile edilmesinde yansımasını buluyor” şeklinde konuştu.
Çin hükümetinin Uygurları ‘moderniteye götürmek’ adına Çin’e soktuğunu söyleyen Dr. Bill Clark ayrıca şunları ifade etti: “Hiç kimse çocukları anne babalarından daha çok sevmez. 1990’larda Uygur toplumunda hissettiğim şey, çoğu Uygur ebeveynin çocuklarını hangi dil okuluna göndereceklerini ciddi bir mesele olarak düşündükleriydi. Şimdi, Çin Uygur hükümeti çocuklarını ailelerinden ayırıyor ve onları Çince yatılı okullara gönderiyor. Bu şekilde çocukların ana dil becerilerini öldürüyorlar ve anne-babalarıyla bağlarını koparıyorlar. Bu aslında köklerini kesmeye eşdeğerdir. Böyle bir kökten sökme şimdi Uygur ebeveynlerinin kalbini parçalıyor. Yani burada ailenin kutsallığından ve değerinden bahsetiyoruz. Konuşmamın başında da belirttiğim gibi Abdurrehim Otkur’un şiirinde 1970’lerdeki siyasi durum anlatılıyor. Uygurların ne kadar mazlum olduğunu anlatıyor. Ve şimdi bu şeyler tekrar gündeme geliyor. Uygurlara özgü tüm âdetler o dönemde olduğu gibi yasaklanmıştır. Demek istediğim, bunlar Xi Jinping iktidara geldiğinde başlamadı. Mesela o dönemde imam nikahı yasaktı. Şimdi durum böyle değil mi? Uygur kültürü alanında yaşanan bu felaketlerin belası her yere yayılıyor.”
Uygur aktivistlerinden Uygur Hareketi Örgütü başkanı Ruşan Abbas, Çin hükümetinin ifade özgürlüğünü bastırma ve sınır ötesi baskıyı genişletme konusunda neler yaptığından bahsetti. Ruşan ayrıca “Çin şimdi zulmünü Uygurlardan dünyaya yaymaya çalışıyor. Ayrıca katliam aleni olduğunda buna karşı pratik bir eylem oluşturmaktan daha önemli bir şey yoktur ve bu durumda zorla çalıştırmaya karşı pratik bir eylemde bulunmak basit bir adımdır” dedi.
Zorla çalıştırma konusunda giderek büyüyen bir siyasi aktivist olan Jewher İlam, izleyicilere Çin’de zorla çalıştırmayla bağlantılı tedarik zincirinin artık Batı dünyasındaki hemen hemen herkesi birbirine karıştırdığını, dolayısıyla buna karşı birlikte çalışmanın herkesin sorumluluğu olduğunu vurguladı. “Bu kolektif bir çaba. Bu konuda hiçbir şey yapmadığını gelecekte çocuklarına nasıl açıklayacaksın?’‘ şeklinde konuştu.
Bu etkinliğin organizasyonunun yanı sıra Teksas’taki tek Uygur ailesinde doğup büyüyen Kawsar, 16 Nisan’da Uygur edebiyatından seçme eserlerle ilgili özel bir etkinlik düzenlediklerini söyledi.
Bu konferans, Uygur Akademisi ve “Harvard Öğrenciler Uygur Birliği” işbirliği ile geliştirilmiş olup, çeşitli ülkelerdeki üniversitelerde bu tür birçok akademik etkinliğin yapılması planlanmaktadır.