You Are Here: Home » Uygur Tarihi, Kültürü ve Edebiyatı » Dîvânu Lugat’it Türk’e göre Av, Avcılık ve Hayvancılıkla ilgili Kelimeler ve Kavram Alanları

Dîvânu Lugat’it Türk’e göre Av, Avcılık ve Hayvancılıkla ilgili Kelimeler ve Kavram Alanları

Yrd. Doç. Dr. Nadir İLHAN
Yrd. Doç. Dr. Mustafa ŞENEL

Özet

Türk tarihinin en eski dönemlerinden itibaren avcılığın Türkler arasında
beslenme, geçim ve spor amacıyla yapıldığını Türk dilinin en eski metinlerinden
öğrenmekteyiz.

Türkçenin Karahanlı sahasında meydana getirilmekle beraber,
Kâşgarlı’nın ulaşabildiği Türk coğrafyasının, Türk dünyasının söz varlığını,
kelime hazinesini toplayan şaheseri Divânu Lugâti’t Türk’ünde de ortak
kültürün, ortak dünya görüşü ve sosyal hayatının izlerini takip edebilmekteyiz.

Eserde ortak kültür ve sosyal hayatın yansımaları olarak o dönemin Türk
dünyasında bulunan ve Türk toplumunun ekonomik ve sosyal hayatında etkili
olan avcılık ve hayvancılıkla ilgili kavramlar, nesneler, inançlarla ilgili kelimeleri,
deyimleri görmekteyiz.

Bu kelime ve deyimlerin bir kısmı evcil hayvanlar ile ilgili kullanılırken
bir kısmının yabani hayvanlarla alakalı kullanıldığını gördük. İnsan hayatı için
ekonomik ya da besin değeri olmayan hayvanların da eserde yer alması
Kaşgarlının ve Türk toplumunun, dünyayı- yaşanılan hayatı bir bütün olarak
kavradıklarını ve günlük hayatlarında yaşattıklarını göstermektedir

Anahtar Kelimeler: Divanu Lugati’t-Türk, av, avcılık, hayvancılık

Giriş:
İnsanlık tarihi kadar eski olan avcılık, başlangıçta insanların yabanî
hayvanlardan korunmak, karınlarını doyurmak amacıyla daha sonraları ise bu temel sebepler yanında geçimlerini sağlamak, eğlence spor amaçlı olarak
yaptıkları bir iş, bir uğraştı. Türk tarihinin en eski dönemlerinden itibaren
avcılığın Türkler arasında da beslenme, geçim ve spor amacıyla yapıldığını Türk
dilinin en eski metinlerinden öğrenmekteyiz.
Tonyukuk Yazıtında “kiyik yiyü, tabışkan yiyü olurur ertimiz
‘yaban hayvanları yiyerek, tavşan yiyerek yaşıyorduk.’”1 cümlesinde Türklerin
geyik (yabanî hayvanlar / av hayvanları) ve tavşan avladıklarını onların etlerini
yediklerini öğreniyoruz.

Yine Uygur dönemi eserlerinden Budacılığa ait bir el yazması olan İyi ve
Kötü Prens Öyküsü’nde de hayvancılık ve avcılığın Türkler arasında yaygın
olduğunu görmekteyiz. “Tarıg tarıyu amarı tınlıglarıg quşçı, keyikçi, balıqçı avçı,
torçı, tuzaqçı bolup ayıg qılınç qılur tınlıglarag ölürür”2 cümlelerinde de Uygurlar
döneminde tarım, hayvancılık ve avcılığın bilindiği, insan hayatının bir parçası
olarak toplum hayatında yer aldığı görülmektedir.
Eski Türkçe dönemi metinlerine dayalı olarak hazırlanan sözlüklerde ve
bunlardan biri olan Ahmet Caferoğlu’nun Eski Uygur Türkçesi Sözlüğü’nde de
Uygurlar döneminde kullanılan hayvancılık ve avcılıkla ilgili pek çok kelime ve
terim yer almaktadır. “Adıg, adgar, at, avçı, avlamak, bars, balık, balıkçı, kuşçu, tor,
torçı, böri, kunduz, kurt, keyik vb.”3

Diğer toplumlarda olduğu gibi Türklerde de tarihî dönemlerden itibaren
avcılığa çok önem verilmiştir. Ancak bunun düzenli bir örgüt haline gelmesi ve
bilimsel bir eser niteliğinde yazdırılması Selçuklu sultanı Sultan Melikşah
dönemine rastlamaktadır. Bu konuda, Üçbaş “ Büyük Selçuklu sultanı Sultan
Melikşah, pek çok av üstadına danışarak avcılık konusunda, dünyada ilk
bilimsel kitap olan Saydnâme-i Melikşâh’ı yazdırttı. Felhak b. Mehmed’e
yazdırtılan bu Farsça kitap, daha sonra Fransızcaya çevrilerek pek çok kitaba
kaynaklık etmiştir.”4 demek suretiyle, Selçuklular döneminde avcılığa verilen
değeri bildirmektedir.
Dede Korkut Hikâyelerinden “Begil Oğlı Emrenün Boyı”5 hikâyesinde de
Oğuz Türkleri arasında avcılığın nasıl yapıldığı ve av hayvanlarının neslinin
tükenmemesi için nasıl davranıldığına dair bilgiler ve insanlık için önemli dersler
yer almaktadır.

Tarihî metinler Türkçenin söz varlığının geçmiş dönemlerine ışık
tutmaktadırlar. Biz bu gün kullandığımız kelime hazinemizin / söz varlığımızın
bir kısmının tarihî dönem metinleri içerisindeki maceralarına, nasıl
kullanıldıklarına, nasıl bir değişim yaşadıklarına da metinler aracılığıyla tanık
olabilmekteyiz. Eski Türkçenin av, avcılık ve hayvancılıkla ilgili pek çok kelimesi
ya aynen ya da bir kısım fonetik farklılaşmalarla günümüze ulaşabilmiştir.

Doğan Aksan’ın da dediği gibi “Bu güne kadar hiç değişmeden gelen ve
temel söz varlığımız içerisinde düşünülen ögeler arasında vücutla, organlarla
ilgili baş, yüz, kaş, kan, saç, öd… gibileri görülmekte, bunlardan boguz (boğaz),
elig (el), kulkak (kulak), adak (ayak) gibilerinde ise küçük ses değişimleri göze
çarpmaktadır. … Bunlara adgır (aygır), kiyik (geyik), bars (pars), buka (boğa)
gibi hayvan adlarını da …ekleyebiliriz.6 Türkçenin kelimelerinin bir kısmı hiç
değişmeden günümüz lehçe ve şivelerine ulaşırken bazıları ses farklılıklarıyla
günümüze ulaşabilmiştir.

Av ve avcılık ile ilgili kelimeler ve kavram alanları
Türk kültürünün durmadan geliştiği uzun yüzyıllar içinde, Kâşgarlı
Mahmud’un dünya Türklüğüne ve bilim dünyasına armağan ettiği Divânu
Lugat’it Türk adlı meşhur eseri, bugün bile büyük ve özgün bir eser olma
özelliğini korumaktadır. Bugün, geniş coğrafyaya yayılmış, birbirlerinden az ya
da çok farklı Türk lehçelerine ayrılmış bulunan dilimizin en eski ve birleştirici
kaynağıdır.

Bu kaynak eserle Türk obaları, bozkırları, Türk kültürünün varı yoğu bir
araya toplanmış ve kendi deyimiyle zihnimize nakşedilmiştir.

Türkçenin Karahanlı sahasında meydana getirilmekle beraber,
Kâşgarlı’nın ulaşabildiği Türk coğrafyasının, Türk dünyasının söz varlığını,
kelime hazinesini toplayan şaheseri Divânu Lugâti’t Türk’ünde de ortak
kültürün, ortak dünya görüşü ve sosyal hayatın izlerini takip edebilmekteyiz.
Eserde ortak kültür ve sosyal hayatın yansımaları olarak o dönemin Türk
dünyasında bulunan ve Türk toplumunun ekonomik ve sosyal hayatında etkili
olan avcılık ve hayvancılıkla ilgili kavramlar, nesneler ve inançlarla ilgili
kelimeleri, deyimleri görmekteyiz.

Bilinçli ve geniş görüşlü bir Türkçü olan Kâşgarlı, çağının bir etnografı
olarak, Türk göçebe yaşam ve kültürünün belirli noktaları üzerinde durmayı
unutmamıştır. Eserde ortak kültür ve sosyal hayatın yansıması olarak
gördüğümüz unsurlar arasında hayvancılık ve avcılıkla ilgili kavramlar ve
bunların dile yansımaları önemli yer tutmaktadır.

Diğer milletlerde olduğu gibi, Türkler de tam yerleşik hayata geçmeden
önce göçebe-yarı göçebe bir hayat tarzı sürdürüyorlardı. Bu yaşayış tarzının bir
sonucu olarak da toplayıcılık, avcılık ve yaylacılık yaşantı şekillerini sürdüren

Türk milleti, ordu ulus tipi bir yapıya sahipti. Bu konuda Kamil Üçbaş da
“Tarihteki Türk devletleri tam yerleşik düzene geçinceye kadar ordu-ulus tipi bir
yapıya sahipti. Bu düzende ulus, silahlı olup bir savaş ihtimali belirince çok kısa
sürede ordu haline geçebilmekteydi. … Büyük sürek avları ile askeri strateji
arasında yakın benzerlik olduğundan sürek avları aynı zamanda askeri eğitim
aracı olarak da kullanılmıştır.”7 demek suretiyle avcılığın ve sürek avlarının
Türk toplumunda yaygın olduğunu belirtmektedir.

Divanda geçen sıgır kelimesi ile belirtilen av, sürek avıdır. Hakanın
katılımı dolayısıyla da bu av muhtemelen büyük ve kalabalık bir av olmalıdır.
Divanda bu kelime şöyle anlatılmıştır: “Hanların halk ile beraber yaptığı bir çeşit
av, öyle ki hanın adamları ormana, kıra dağılırlar yaban hayvanlarını önlerine
katarak hanın olduğu yere doğru sürerler, yorulmaksızın bulunduğu yerden
önüne çıkan hayvanları vurur, sürgün avı”8.
Avcılık ve av silahları :

Divan’da, Kâşgarlı’nın yaşadığı dönem sosyal, kültürel, ekonomik
özellikleriyle, kısaca toplumsal hayatın bütün yönleriyle işlendiği görülmektedir.
Toplumun o dönemde hayvancılık, tarım ve avcılıkla ilgili hayatı hakkında da
Divandan pek çok bilgileri, ipuçlarını elde edebildiğimiz gibi bu kavramlarla ilgili
kelimelerin Türk dünyasındaki kullanımları hakkında da ayrıntılı bilgiler
edinmekteyiz.

Divanda avcılık ve av silahlarıyla ilgili şu kelimeler yer almaktadır.
amaçlıg : Nişangah, Atış yapmak için yer I-150
argag : Balık avlamak için kullanılan ucu eğri demir, olta I-141
awla- : Avlamak awlalmak I-295, awlanmak I-298
çanka : Bir çeşit tuzak I-427

kez : Ok kezi I-326
kalabuz : Kılavuz 487
kiş : Sadak III-126
koguş : Ok yapmak için kesilen ağaç I-369
küzün : Kendisiyle serçe kuşu, tarla sıçanı, köstebek gibi şeyler avlanan
sıçan cinsinden bir hayvan I-404
okluk : Sadak I-100
salngu : Kendisiyle çakıl atılan sapan III-379
süngü : Mızrak, süngü III-368
taygan : Tazı III-175
teke : Boynuzundan yay yapılan erkek geyik III-228
temürgen : Ok temreni I-522
tış : Sapan demiri III-125
tili : Ok temreni üzerine sarılan sırım III-233
tor : Tuzak, kuş ve balık avlanan ağ III-121
tüweklik : Serçe kuşu vurmak üzere üfürülerek yuvarlaklar atmak için
oyulan ağaç dalı I-508
ukruk : Kement I-100
ularlıg tag : Kekliği çok dağ I-148
ulun : Temrensiz ok I-78
ulunlug er : Temrensiz, yeleksiz okları bulunan kişi I-148
üçlüç . Başları demirle birleştirilerek üç çubukla yapılan tavşan tuzağı I95
yapgak . Kuş avlanan bir çeşit tuzak III-42,
yeten : Kendisiyle ok atılan tahta yay III-21

Yukarıdaki kelimelerde de görüldüğü gibi Türkler arasında kara avcılığı
yanında, suda yaşayan balıkların avlanması ve havada uçan kuşların avcılığı da
yaygın bir şekilde bilinmektedir.
Yine yukarıda sıralanan kelimeler avcılığın şekli konusunda da bize bilgi
vermektedir. Av hayvanlarının tuzakla (tor, yapgak, üçlüç, ukruk vb.)
yakalanması yanında çeşitli silahlarla (süngü, tüweklik, argag, salngu vb.)
vurularak öldürülmesi şeklinde elde edilmelerinin de söz konusu olduğunu
eserdeki kelimelerden öğrenmekteyiz.

Hayvancılık ile ilgili kelimeler ve kavram alanları :

Divanda geçen hayvanları, evcil hayvanlar ve yabani hayvanlar
şeklinde iki grupta incelemek mümkündür. Türkler çok eski tarihlerden itibaren
pek çok hayvanı evcilleştirmişler, onların yumurtasından, etinden, sütünden ve
derisinden faydalanmışlardır.

Evcil hayvanlar

içerisinde at, sığır, keçi, koyun, tavuk, ördek gibi bu
günde insanların besledikleri evcil hayvanlara ve bunlarla ilgili kavramlara
rastlanmaktadır. Evcil hayvanlar içerisinde at özel bir değere sahiptir. At hem
binek ve ulaşım aracı olarak ulaşımda, hem de askeri bir güç olarak savaşlarda
kullanılmıştır. Ayrıca etinden ve sütünden de faydalanılması atı Türkler
arasında özel bir konuma getirmektedir. Buna bağlı olarak da atla ilgili pek çok
kavram ve kelime Divanda da geçmektedir. Atın rengi, cinsi, yürüyüşü,
özellikleri ve malzemeleriyle ilgili pek çok kavram ve kelime ortaya konulmuştur.

Bunlardan bazıları anlamlarıyla birlikte aşağıda sıralanmıştır:
adgır : Aygır I-95,
arkun : Yaban aygırıyla evcil kısraktan olan at, koşuyu en çok bu atlar
kazanır I-107,
artut : At ve ata benzer armağan olup beylere ve başkalarına verilir I-109,
at : at I-34,
at tur- : At zayıflamak III-181

atlan- : Ata binmek, atla hazır olmak II-254
bırkır-: Atın homurdaması, genizden ses çıkarması II-171
bi : Kısrak III-206,
bulak at : Boyu kısa sırtı geniş at I-379,
butık: Atın ayak derisi çıkartılarak yapılan tulum, içine kımız ve benzeri
şeyler konur I-377
bül at : Ayaklarında aklık bulunan, sekili lan at, alnı akıtmalı olan ata da
ugar bül denir. 1-335,
kemlen- : Atın hastalanması II-253,
kevel at : Yürüyüşlü, küheylan at I-395,
kır at : Kır renkli ata denir I-324,
komuk: At gübresi, başka gübreye bu ad verilmez I-383,
taz at : Alacalı at III148,
tezek : At gübresi 1-386,
tıg at : Kırmızı ile doru rengi arasındaki at III-127,
torug at : Doru renkli at I-374,
tulun : Atın sağ ve sol dulunundaki kemik I-401,
turun- : Atın arıklaşması, zayıflaması II-146,
tuwur- : Atın kulaklarını dikmesi II-73,
tüküz at : Alnında bir parça beyaz bulunan at I-365,
tüm : At renklerinden düz renk I-338,
üstem : Eğere, kemerin başına, tokalara işlenen altın, gümüş I-107,
yalıg : At yelesi III-13,
yund : At III-7,
Divanda yer alan yabanî hayvanlar, insanların, etinden derisinden
faydalandığı av hayvanları ile insanın doğada karşılaştığı böcekler, sürüngenler
ve diğer hayvanlardır. Av hayvanları dışında kalan böcek, sürüngen ve diğer
hayvanlardan bir kaçı aşağıda örneklenmiştir.
kelegü: Geleni, tarla sıçanı cinsinden bir hayvancık I-448
çumalı : Karınca I-448,
kepeli : Yarasa, gece kuşu I-448,
kuzgun : Kuzgun I-440
semürgük : Bülbüle benzer kuş II-295,
sıçgan : Fare, sıçan I-438
sırıçga : Çekirge I-489,
siñek : Sinek II-13,
yabakulak : Baykuş III-56,
yılan : Yılan I-127, III-39,

Av hayvanları :

Avcılık, diğer toplumlarda olduğu gibi Eski Türklerde toplumsal hayatın
bir parçası olarak topluma ekonomik ve beslenme açısından katkıda bulunmuş,
hayatlarını etkilemiştir. Türklerin, Kâşgarlı’nın eserini meydana getirdiği dönem
ve öncesinde avladıkları, etinden derisinden, kürkünden faydalandıkları ve
Divanu Lügati’t-Türk’te de yansımalarını bulduğunuz av hayvanları ve onlarla
ilgili kavramların adları da, Divandaki cilt ve sayfa numaralarıyla aşağıda
gösterilmiştir.
adhıg : Ayı I-63,
arslan : Aslan III-412,
asrı : Kaplan I-126,
ayayarsgu : Yarasa III-433,
badh : Toy kuşu III-121,
baybayuk : Kelebek kuşu da denilen bir kuş III-179,
böri : Kurt, I-36, II-97, III-219,

ıl kuş : Atmaca I-331,
ıvık : Geyik I-67,
karakuş: Tavşancıl, I-331,
karsak: Derisinden güzel kürk yapılan bir hayvan I-473,
kaşgalak : Ördekten küçük bir su kuşu I-528,
kaz : Kaz I-487,
keyik : Geyik, yaban hayvanı III-168,
kıl kuş : Ördeğe benzer bir kuş, ilkbaharda gelir I-337,
kiş : Samur III-128,
koy : Koyun III-142,
kuş : Kuş, bütün kuşların adıdır I-331,
kuzgun : Kuzgun I-439
küzün : Kendisiyle serçe kuşu, tarla sıçanı, köstebek gibi şeyler avlanan
sıçan cinsinden bir hayvan I-404,
merdek: Ayı yavrusu I-480,
pars : Pars I-345,
porsmuk : Porsuk III-417,
sanduvaç : Bülbül III-178,
sangkur : Sankur kuşu, yırtıcı kuşlardan biri III-381
semürgük : Bülbüle benzer kuş II-295,
sıgır : Sıgır, büyük baş hayvanlar, bir tür av I-364,
sugur : Kelere benzer bir çeşit ada tavşanı I-363,
sukak : Beyaz geyik II-287,
süwlin : Sülün I-477,
şa : Alacalı bir kuş III-211,
tadun : Bir yaşındaki buzağı III-171,
tartar : Kumruya benzer kuş I-485,
tavışgan : Tavşan I-153,
taygan : Tazı III-175,
tewi kuş : Deve kuşu I-389,
tilkü : Tilki, I-54, II-15
toy : Toy kuşu III-142,
turıga : Turga kuşu, bir çeşit serçe III-174,
ürng kuş : Akdoğan III-144,
yabakulak : Baykuş III-56,
yangan : Fil III-376,
yun kuş : Tavus III-144,
yund : At I-235, II-153,
Av hayvanlarının bir kısmı beslenmek-yenmek amacıyla avlanırken bir
kısmının da derisi, kürkü için avlandığı ve bunların giyim eşyası olarak
kullanıldıkları görülmektedir. Av hayvanlarının ayrıca derisi, kürkü ve
bunlardan elde edilen giyim malzemeleri ile etlerinin de ticari amaçlı olarak da
kullanıldıkları görülmektedir. Karsak, adhıg, ıvık, sugur, tavışgan, tilkü, kiş vb.
hayvanlar daha çok deri ve kürkleri için avlananlardır.
Av hayvanları dışında pek çok hayvan adı da, Divanda geçmektedir. İlhan
Çeneli’nin Divanda tespit ettiği hayvan adlarının sayısı 272 tane9 olup bunların
bir kısmı evcil hayvanlar bir kısmı av hayvanları, bir kısmı da tabiatta bulunan
böcek cinsi hayvanlardır. 272 kelime içerisinde bu gün kullandığımız, bazı
fonetik farklılıklara uğramış kelimelerin eski şekilleri de yer almıştır. Bars-pars;
karınça-karınçak ‘karınca’; süglin–süwlin ‘sülün’ vd. gibi.

Bizim Divandan tespit ettiğimiz hayvan ve hayvanlarla ilgili kavram
kelimelerinin sayısı yaklaşık 650 civarındadır. Bunlar arasında, dönemin sosyal
ve iktisadi hayatına etkileri ölçüsünde az veya daha çok kullanılan kavramlarla
karşılaşmaktayız.

Divanda tespit ettiğimiz av, avcılık ve hayvan adlarının geçtiği bazı
atasözleri de aşağıda sıralanmıştır. Ata sözlerinin bir kısmı da bazı fonetik
değişimlerle günümüz Türkçesinde aynı yapı ve anlamda kullanılmaktadır. Ata
sözlerinde geçen hayvan adları benzetme ve anlam aktarımı yoluyla insan
hayatını ve insanın ulaştığı tecrübeleri etkili bir şekilde ifade için kullanılmıştır.
Abçı neçe al (tep), bilse, ayıg anca yol bilir (I. 63), (I. 332), Avcı ne kadar
hîle bilse, ayı o kadar yol bilir.
Alımçı arslan, berimçi sıçgan (I. 75) (I. 409), Alacağına arslan, vereceğine,
borcuna sıçan.
Alın arslan tutar, küçin sıçgan (kösgük, oyuk) tutmas (III. 412), II. 289)
(I. 81), Hîle ile arslan tutulur, zor ile güç ile sıçan (nazar, hayâl)
tutulmaz.
Arpasız at aşumas, arkasız alp çeriğ sıyumas (I. 123), Arpasız at aşamaz,
arkasız yiğit rakibini yenemez.
Arslan karısa sıçgan ötin ködezür (III. 263), Kocayan arslan sıçan deliğini
gözler.
Arslan kökrese at ayakı tulaşır (II. 146), Arslan kükrese atın ayakları
dolaşır.
Bir tilkü terisin ikile soymas (III. 244), Bir tilkinin derisi iki defa
soyulmaz, yüzülmez.
Boldaçı buzagu öküz ara belgülüğ (I. 528), Öküz olacak buzağı, kendisini
belli eder.

Böri koşnısın yemes (III. 220), Kurt komşusunu yemez.
Böriniñ ortak, kuzgunuñ yıgaç başında (I. 439), Kurdun avı ortaklı,
kuzgunun avı ağaçda kendine ait olur.

Iñan ıñrasa botu bozlar (I. 120), Dişi deve inlese yavrusu bağırır, bozlar.
It ısırmas, at tepmes teme (I. 178), İt ısırmaz at tepmez deme.
Kaz kopsa ördek kol iğ igenür (I. 104), Kaz giderse ördek göle sâhib çıkar.
Kuş balası kusınçıg, it balası okşançıg (III. 232), Kuş yavrusu süs için, it
yavrusu okşamak için
Kuş kanatın, er atın (I. 34), Kuş kanadı ile, kişi atı ile varır, uçar.
Muş oglı muyabu togar (II. 14), Kedi yavrusu miyavlayarak doğar
Muş yakrıka tegişmes, ayur kişi neñi yaraşmas (II. 105), Kedi asılı yağa
(kavurmaya), erişemez, gevezenin malı kişiye yaramaz.
Oglak yiliksiz, oglan biliksiz (I. 119), Oğlak iliksiz, çocuk bilgisiz olur.
Öküz ayakı bolgınça buzagu başı bolsa yeğ (I. 59), Öküz ayağı
olmaktansa, buzağı başı olmak yeğdir.
Süsegen udka Teñri müñüz bermes (III. 364), Süsegen öküze Tanrı
boynuz vermez.
Tay atatsa at tınur, oğul ereyse ata tınur (I. 206), Tay atlaşınca at
dinlenir, oğul erginleşince babası dinlenir.
Taygan yügrügin (yügürgenni), tilkü sefmes (III. 175) (II. 15), Tazının hızlı
koşanını tilki sevmez.
Yayag atı çaruk, küçi azuk (I. 381), Yayanın atı çarık, gücü azıkdır.
Yazıda böri ulısa ebde it bağrı tartışur (III. 255), Düzlükde kurt ulusa,
evde itin bağrı sızlar.
Yazıdaki süblin eyergeli, ebdeki takagu uçgınma (I. 447), Düzlükdeki
sülünü ararken, evdeki tavuğu kaçırma.
Yılan kendü eğrisin bilmes, tefi boynın eğri ter (I. 127), Yılan kendi

eğriliğini bilmez, deveye boynun eğri der.

Sonuç :

Av, avcılık ve hayvancılık ve bunlarla ilgili kelimeler-kavramlar üzerine
yaptığımız incelemede, Kaşgarlının eserini yazdığı dönemde Türkler arasında
yaygın olarak kullanılan bu tür pek çok kelimenin olduğunu Divanu Lugati’tTürk’ten tespit ettik. Bu kelimelerin bir kısmı evcil hayvanlar ile ilgili
kullanılırken bir kısmının yabani hayvanlarla ilgili olarak kullanılmaktadır.
Dünya hayatında, tabiatla iç içe olması dolayısıyla insan, tabiatta
gördüğü bütün kavramları, canlıları dil sistemi içerisinde adlandırmıştır. İnsan
hayatı için ekonomik ya da besin değeri olmayan hayvanların da eserde yer
alması Kâşgarlı’nın ve Türk toplumunun, dünyayı- yaşanılan hayatı bir bütün
olarak kavradıklarını ve günlük hayatlarında yaşattıklarını göstermektedir.
Divandan tespit edilen hayvan ve hayvanlarla ilgili kavramları karşılayan
kelimeler yaklaşık 650 civarındadır. Bunlar arasında, dönemin sosyal ve iktisadi
hayatına etkileri ölçüsünde az veya daha çok kullanılan kavramlarla da
karşılaşmaktayız.

Açıklamalar:

1 Talat Tekin, Tonyukuk Yazıtı, Simurg Yay., Ankara 1994, s.4-5;
Muharrem Ergin, Orhun Abideleri, 29. baskı, Boğaziçi Yay., İstanbul 2002, s.66-67.

2 J. Russel Hamilton, (Çev: Köken, Vedat), İyi ve Kötü Prens Öyküsü, TDK Yay., Ankara 1998, s.11.

3 Ahmet Caferoğlu, Eski Uygur Türkçesi Sözlüğü, TDK Yay., Ankara 1968

4 Kamil Üçbaş, Avcının Temel Eğitim Kitabı, 4 Renk Yay., Ankara 1999, s.22.

5 Muharrem Ergin, Dede Korkut Kitabı I Giriş Metin Faksimile, TDK Yay. Ankara 1989, s.216-217.

6 Doğan Aksan, Anadilimizin Söz Denizinde, Bilgi Yayınevi, İstanbul 2002, s.35-36.

7 Üçbaş, a.g.e., 1999, s.21.

8 Besim Atalay, Divanu Lûgat-it-Türk I-IV, dördüncü baskı, TDK Yay. Ankara 1988, C..I, s.364.

9 İlhan Çeneli, “Divanü Lügat-it-Türk’te Hayvan Adları” Türk Kültürü Araştırmaları, Yıl XI-XII-XIII-XIV
1973-1975, Ankara 1975

Kaynaklar:

Aksan, Doğan, Anadilimizin Söz Denizinde, Bilgi Yayınevi, İstanbul 2002.
Aksan, Doğan, Anlambilim, Engin Yayınevi, Ankara 1999
Aksan, Doğan, Türkçenin Sözvarlığı, Engin Yayınevi, Ankara 1996.
Atalay, Besim (çev.), Divanu Lûgat-it-Türk I-IV, dördüncü baskı, TDK Yay. Ankara
1998.
Caferoğlu, Ahmet, Eski Uygur Türkçesi Sözlüğü, TDK Yay., Ankara 1968.
Çeneli, İlhan, “Divanü Lügat-it-Türk’te Hayvan Adları” Türk Kültürü
Araştırmaları, Yıl XI-XII-XIII-XIV 1973-1975, Ankara 1975.
Ergin Muharrem, Dede Korkut Kitabı I Giriş Metin Faksimile, TDK Yay. Ankara
1989.
Ergin, Muharrem, Orhun Abideleri, 29. baskı, Boğaziçi Yay., İstanbul 2002.
Hamilton, J. Russel (çev: Köken, Vedat), İyi ve Kötü Prens Öyküsü, TDK Yay.,
Ankara 1998.
Kaplan, Mehmet, Kültür ve Dil, 13. baskı, Dergah Yay., İstanbul 2000.
Tekin, Talat, Tonyukuk Yazıtı, Simurg Yay., Ankara 1994.
Üçbaş, Kamil, Avcının Temel Eğitim Kitabı, 4 Renk Yay., Ankara 1999.

EK : Divanu Lugati’t-Türk’ten tespit edilen av, avcılık ve
hayvancılık kelimeleri (kelimeler DLT Dizin’inden tespit edilmiştir.)
adhgır : aygır
adhgırak : kulakları ak, vücudunun
öbür tarafları kara olan erkek
geyik; dağ keçisi, tekesi.
adhığ : ayı
adhma : bırakılan, salıverilen
ba-şıboş.
adhrım : eğerin altına iki yana
konan keçe, teyelti.
agıl : ağıl, koyun yatağı; (Oğuzlarca) koyun pisliği.
agna : hayvanlar yatıp yatıp
debelenmek, kekemeleşmek,
dili tutulmak.
agnat : hayvanları yatırıp
debe-lendirmek; dili buruşturmak; dili ağırlaştırmak.
aguj : ağız, memeli hayvanların
doğurduğu zaman verdiği ilk
süt.
aguz : ağız, memeli hayvanların
doğurduğu zaman verdiği ilk
süt.
ajmuk at : alacalı at.
ak at : boz renkli at.
akur : ahır.
al : hanlara bayrak, devlet
adamlarının atlarına eğer
örtüsü yapılan turuncu ipek
kumaş.
alaca at : alaca renkli ala kır at.
alanğır : geleni, tarla faresi.
alavan : timsah.
alık : kuş gagası.
anğdı : yakalamak için hile
yapmak, tuzak kurmak. ak;
etrafını sarmak.
anğıla : anırmak eşek.
anğıt : ördeğe benzer zer kızıl renkli
bir kuş.
aplan : sıçan cinsinden bir
hayvancık.
ar böri : sırtlan.
aran : ahır, at tavlası.
aranlığ : ahırlı, ahırı olan.
arçı : heybe.
argag : balık avlamak için
kullanılan ucu demir olta.
argun : sıçan cinsinden, yarım
arşın uzunluğunda bir hayvan.
arıgla- : igdiş etmek, bir şey
içinden iyisini seçmek ve
toplamak.
arığ : bir kuş adı.
arıt : igdiş etmek.
arju : çakal.
arjulayu : çakal gibi
arkar : boynuzundan bıçak
yapılan dişi dağ keçisi.
arkun : yaban aygırıyla evcil
kısrak-tan olan at.
arsalık : hem erkekliği hem de
dişiliği olan bir hayvan, aslık.
(Oğuzca)
arslan : aslan
arslanlayu : arslan gibi arslanımsı
artıl- : yüklemek, binmek; ardılmak,
bir binit üzerine başı bir tarafa,
ayakları bir tarafa gelmek üzere
heybe gibi ardılmak; erişilmek.
artın- : yüklenmek.
artış- : bir hayvanı ardmak ve
yükletmekte yardım ve yarış
etmek.
artut : armağan, beylere v.b. büyüklere at ve benzer şeylerden verilen
armağan.
arzu layu : çakal gibi.
arzu : çakal
asrı : kaplan, kaplan gibi iki renkli
aşbar : saman kepek ve ot gibi
şeyler karıştırılıp ıslatılarak
hazırlanan hayvan yemi.
at bırkığı : atın ve eşeğin genizinden
ses çıkarması.
atan : iğdiş edilmiş deve.
atanlan- : iğdiş deve sahibi olmak.
atat- : tay, at olmak, atlaşmak.
atgar : ata bindirmek.
atanlığ : iğdiş edilmiş devesi olan
kimse.
atlan- : ata binmek,
atlanmak;bir şeyin üzerine
çıkmak (Oğuzca); atlaşmak, at
haline gelmek.
atlaş- : at ortaya koyarak,
bahsine girmek atı ödül koyarak
yarış etmek.

atlığ : atlı süvari.
aw : av.
aw- : toplaşmak, üşüşmek; etrafını
çevirmek, avlamak.
awçı : avcı
awla- : avlamak.
awlat- : avlatmak.
aya yersgü : yarasa
aygır : aygır.
ayığ : ayı.
bagırçak : eşek semeri.
bagırlak : “bağırtlak” denilen kuş,
Pterocles.
baka : kurbağa
bakanak : çatal tırnaklıların iki
tırnakları arası ve iki tırnaktan
her biri.
bakanuk : at tırnaklıların ortasındaki tümsecik et parçası.
bakayak : çatal tırnaklıların iki
tırnakları arası ve iki tırnaktan
her biri.
bakayuk : at tırnaklarının orta
sındaki tümsecik, et parçası.
bala : kuş ve hayvan yavrusu.
balala : kuş yavrulamak.
baldır kuzu : ilk doğan kuzu.
balık : balık.
balıkçın : balıkçıl kuşu.
balıklığ : balığı olan, balıklı.
balıksa- : balık yemek istemek.
barak : çok tüylü köpek.
baraklığ : köpeği olan kişi.
bars : pire, bit gibi hayvanların
ısırmasından hasıl olan
kabartı.
bars : Türklerin on iki hayvan
takvimindeki yıldızlarından
biri, pars yılı.
başgan : 50 100 rıtl ağırlığında
büyük bir balık.
başgıl yılkı : başı ak, dört ayaklı
hayvan.
başıl koy : tepesinde beyazı
bulunan koyun.
başlağ yılkı : başıboş bırakılmış
hayvan.
baybayuk : kelebek kuşu.
baynak : pislik, gübre.
be : koyun melemesi bildirir.
beçel : iğdiş edilmiş at veya başka
hayvanlar.
bele : koyun melemek.

bırkığ : atın veya eşeğin
genzinden ses çıkarması.
bi : ” bö ” denen böcek. (Oğuzca)
bi : kısrak (Oğuzlardan başka
Türklerce)
biçin : maymun
biste : tecimeni evinde konak-latıp
onun mallarını satıveren ve
koyunlarını toplayan, tecimen
giderken yirmi koyunda bir alan
şahıs.
bit : bit.
bitle : bit aramak.
bodh : toy kuşu.
boka : boğa.
bokadh- : boğalanmak, boğa olmak,
bk. bokatbokat- : boğalanmak, boğa
olmak bk. bokadhboş yılkı : başıboş salınmış hayvan
sürüsü.
botu : potuk, deve yavrusu.
boymul : boynunda beyazlık olan
hayvan, moymul.
boynak : yılana ağı veren keler.
bög : bir çeşit örümcek, bög.
bögrül at : böğürleri ak olan at.
bögrül : böğrü ak olan hayvan.
bölük : hayvanlar bölüklere ayırmak.
bör leyü : kurt gibi.
böy : bir çeşit örümcek.
buç buç : kuşun ötmesi için ” güzel
güzel ” yerinde söylenen bir söz.
buçgak : kesilmiş hayvan derisinden
çarık yapılan uç.
bukak : kuş kursağı.
bukra : hayvan sıçramak,
camışlık etmek.
bukrı : hayvan sıçramak, camışlık
etmek.
bulağ : bir ayağı sekili at.
bulak : haşarı ürkek at.
bulak : at boyu.Kısa sırtı geniş
at.
burslan : “bebür ” denilen hayvan,
erkek adı.
burunduk : yular, buruna geçirilen
yular. yular burunduruk.
butık : atın ayak derisi çıkarılarak
yapılan tulum.
butlu : devenin burnuna geçirilen
yular, burunduruk. urunsallık,
deve burnundaki yumuşak yer.

buzagu : buzağı.
buzagula- : buzağılamak, buzağı
doğurmak.
büke : ejderha, büyük yılan.
bül at : ayakları sekili olan
at. kili olan ayaklarında aklık
bulunan at.
bülugar : alnı akıtmalı olan at.
bürge : pire.
bürgelen : öfkeden pire gibi
sıçramak, pirelenmek.
cılday : atların göğsünde
çıkan hastalık.
cuğdu : devenin uzamış olan
tüyü.
çibek : atmacaya benzer bir kuş.
çibek : atmacaya benzer kuş.
çiwgin ot : hayvanları semiren ot.
dağ : atlara ve başkalarına vurulan
dağ, dağlama.
deve : deve.
devey : deve.
eç eç : atları gayrete getirmek ve
sıkıştırmak için çıkartılan ses.
eçkü : keçi.
edher : eğer, hayvan eğeri.
edherle : eğerlemek.
edherliğ : eğerli eğeri olan
edherlik : üzerine eğer konulan
ağaç.
ekdi : sığır koyun gibi hayvan-ların
nların kesildiği yer, mezbaha.
él başı : ata bakan
seyis;vilayetin başı.
él kuş : kartala benzeyen
alacalı bir kuş.
él : atı anlatır bir isim.
eldiri : oğlak derisi.
emşen : kuzu derisi, kürk
yapılan deri.
enük : hayvan yavrusu; arslan,
sırtlan, kurt, köpek yavruları.
enükle- : eniklemek,
yavrulamak.
enüklen- : eniklemek, enik sahibi
olmak.
eret : iğdiş etmek.
erik at : yürüğen at.
erik yılkı : yorga hayvan.
eriklik : hayvanın istekliliği.
erkeç : erkeç, genç teke.
erkek takagu : horoz.
erkek : her hayvanın erkeği.

es : yırtıcı vahşi hayvanların avı, payı.
esri : kaplan, tekir renk, kaplan rengi.
eşek : eşek
eşgek : eşek.
eşgeklen- : eşek sahibi olmak.
eşkinci : koşa koşa giden at
postası.
eşyek : eşek.
etilgen : atlarda bulunan bir
hastalık.
etlik koy : etlik koyun.
etlik : kesilmek için hazırlanan koyun.
eyegü : her hayvanın eyegisi,
eye kemiği, kaburga.
heç heç : atları gayrete getirmek ve
sıkıştırmak için çıkarılan ses.
hoç hoç : keçiler güdülüp sürülürken
söylenen çıkarılan ses.
ıdhınçu yılkı : vurulmıyarak bırakılan
hayvan.
ıdhuk : kutlu ve mübarek olan;
aslında sahibinin
ıkılaç : asil, yüğrük at.
ıl kuş : atmaca.
ınğan : dişi deve.
ınğra- : deve inlemek.
ıt. : it, köpek.
ıtla : köpekletmek :
ıtlığ : itli, köpekli.
ıwık : kırlarda, taşlı yerlerde yaşayan
geyik.
içmek : kuzu derisinden
yapılmış kürk.
içmeklen- : kuzu kürkü giymek ve
buna sahip olmak.
içük : samur, teğin gibi hayvanların
derisinden yapılan kürk.
içükle- : samur, teğin gibi hayvanların
kürkünden urbasına iç geçirmek,
iç kaplatmak.
igiş : harınlaşan, inatlaşan hayvan,
at.
iktü : ekti, elde beslenen hayvan.
in : koyun pisliği.
in : yırtıcı hayvan ini.
ingek : inek.
ingek : kaplumbağanın dişisi.
inğen : dişi deve.
irk : dört yaşına girmek üzere
bulunan koyun.
izdenğ : balık avlanan bir çeşit
ağ.

izlik : kesilen hayvanların
derisinden yapılan Türk çarığı.
kah kah : köpeği çağırmak için
kullanılan söz.
kakrat : davul çalarak, zararlı
hayvanları, kuşları kaçırtmak.
kaltuk : yaban sığırı boynuzu.
kamçı : at deve ve sığırın
erkeklik aygıtı.
kamıçak : “kurbağa yavrusu” da
denen su böceği.
kanat : kanat.
kanatlan- : binek sahibi
olmak;uçmak;kanatlanmak;
kanadı çıkmak, bitmek.
kançık : dişi köpek.
kara kuş : kara kuş,tavşancıl.
kara : deve ayaklarının ucu.
(Oğuzlarca)
karga : karga.
kargılaç : kırlangıç kuşu.
karguy : atmaca.
karı kurı : tay, kısrağın arkasında
geri kaldığı zaman bu sözlerle
çağrılır.
karığ et- : kaz ses vermek.
karığ : kazın çıkardığı ses.
karınat : hayvan boğazlandıktan
sonra, işkenbesi nişan alınarak
ok atılır. Vuran adam etinden
bir parça alarak götürür.
karınça : karınca.
karkuy : atmaca kuşu.
karlıgaç : kırlangıç.
kars : deve veya koyun tüyünden
yapılan elbise.
karsak : derisinden güzel
kürk yapılan hayvan, bozkır
tilkisi.
kartal koy : aklı karalı alaca koyun
alaca koyun.
kası : hayvanlara ağaçtan yapılan
ağıl.
kasuk : at derisinden yapılan
tulum.
kaşan : hayvan, at işemek.
kaşga at : yüzü ak, gözlerinin
çevresi kara olan at, peçeli at.
kaşga koy : başı ak, başka yerleri
kara olan koyun.
kaşgalak : ördekten küçük bir su
kuşu.

kaşıklık münğüz : kaşık yapmak için
hazırlanan boynuz.
katır : katır.
katkı(a?)ç : çıyana benzer bir böcek
(Arguca)
kaz : kaz.
keçi : keçi.
kedhir : hayvan derisi yüzmek,
bir hayvanı kakaç pastırma
yapmak. apmak.
kedhril : et soyulup, kurutulmak,
kakaç pastırma yapılmak.
kedhris : et soyup kurutmakta yardım
etmek.
kedkir : hayvan camışlık etmek,
üstüne yük vurdurmaz olmak.
keklik : keklik.
kekre : develerin yediği acı ot.
kekük : sek sek kuşu.
kelegü : tarla sıçanı cinsinden
(soyundan) bir hayvancık, geleni.
geleni.
keler : keler, kertenkelelerin genel adı.
kenç : gen çocuk;her hayvanın
küçüğü.
kergük : koyunun içerisinde,
kırkbayır ile beraber bulunan
şirden gibi bir şey.
keriş : atın yarnı, sırtı.
kerit : havlatmak, ürdürmek.
kerşegü at : kürek kemiğinin altında
yağırı bulunan at.
keşgük : kalka, köpeğin boynuna
geçirilen halka, tasma.
ketki at : sırtı dar, yanları geniş at.
kewel at : yürüyüşlü, küheylan
at;soylu at.
keyik : geyik;yaban
hayvanı;aslında yabani olan her
şey, eti yenen hayvanlardan
ceylan, sıgın, dağ keçisi gibi
hayvanlar;yabani
keyik : maymun yapılı insanlar
için
keyliğ : maymun.
kıl kudhruk : kıl kuyruk; ayni kuş.
kıl kuş : ördeğe benzer bir kuş.
kıl : insanda ve hayvanda.
kırguy : atmaca.
kırkuy : atmaca.
kısır : doğurmayan insan veya dört
ayaklı hayvan; kısrak.
kısrak : kısrak.

kısrakları : kısrak sahibi olmak.
kız kuş : insan üzerine düşecek gibi
alçaktan uçan ve tüylerinin
rengi bukalemuna benzeyip
açılınca renkten renge giren bir
kuş.
kızgul at : boz ile kır arasında olan
at.
kimünçe : sivri sinek.
kirkin : boğanın, devenin
kızgın zamanı.
kirpi : kirpi.
kişne : kişnemek.
koç : koç.
bağırdak : yaban eşeği.
kom : deve havudu.
komşuy : kanla dolmuş kene.
komut : at gübresi.
kon : koyun.
konğuz : osurgan böceği.
korday : kuğu kuşu;kuğu
cinsinden bir kuş.
koş at : hakan yanındaki
yedek at.
koşlan- : kendine hayvan
yedek koşmak.
koşlun : iki şey birbirine
yakın olmak, öğür kılınmak
hayvan bir araya koşulmak.
kova : Türklerin kullandığı,
gemlerde atların burnuna
doğru dikilen kayış.
koy yini : koyun tersi.
koy : koyun.
koyar : hayvanlara ve
kölelere söğülen bir kelime.
“ağızdan salya saçan”
anlamındadır.
koyun : koyun.
kögen : ilmikli köstek, süt
sağılacağı zaman hayvan-ların
ayağına vurulur.
kögle : hayvan yeşil ot yemek.
köğ yılkı : başıboş yayılan hayvan.
köğ : koç veya başka hayvanların
kışa yakın aşması.
kök tupulgan : an : bir kuş adı.
kökegün : gök sinek.
kökgan : bir kuş adı.
kökürçkün : güvercin.
kökürkçgünleş- : güvercini
öndül koyarak yarışa girmek.

kölük : arka; gölük, yük yükletilen
herhangi bir hayvan.
kölünğ : kuşların indiği su
birikintisi.
kön : at derisi veya gönü.
köpçük : eğerin ön ve arka yastıkları.
kösrik : atın ön ayaklarına
vurulan köstek.
kösür : hayvanın ön ayaklarını
kösteklemek.
kösürge : köstebek, tarla sıçanı
soyundan bir hayvan.
kösürken : bir çeşit köstebek.
köşrük tuşağ : atın ön ayaklarına
vurulan köstek.
köti kızlak : kuyruğu kırmızı bir çeşit
kaba kuş.
közüldürük : at kuyruğundan dokunur
bez parçası.
kuba at : rengi kumral konur al ile
sarı arasında olan at.
kuburga : baykuş.
kudgu : kara sinek, sinek.
kudhgu : sinek.
kudhgulan : sineklenmek, ken-dinden
sinek koğmak.
kugu : kuğu kuşu; kuğu cinsinden bir
kuş.
kulna : kulunlamak, kısrak
yavru doğurmak.
kulnaçı kısrak : doğuracak kısrak.
kulun : tay,
kumuk : at gübresi.
kunduz : kunduz, su köpeği.
kurbaka : kurbağa.
kurı kurı : tay kısrağın arkasında geri
kaldığı zaman bu kelimelerle
çağrılır.
kurıh kurıh : tay kısrağın arkasında
geri kaldığı zaman bu kelimelerle
çağrılır.
kurt : solucan soyundan olan
hayvanlar; (Oğuzlarca) yırtıcı
hayvanlardan olan kurt.
kurtan- : bitten kaşınmak, koyunlarda bit aramak.
kurtla : kurt çıkarmak.
kusgaç : küçük kara bir
hayvancık; insanı ısırır. (Oğuzca)
kuş : kuş.
kuşgaç : serçe kuşu.
kuşğun : hayvanların yediği taze
kamış.

kuşla : kuş avlamak.
kuşlağ : kuşların çok olduğu
yerdir;burada av yapılır
kuşlağlan- : kuş avlağı yapmak.
kuşlat- : kuş tutturmak, kuş
avlatmak.
kutız ıt : kuduz köpek,
kudurmuş köpek.
kuturma bötek : önde arkada
iki kanadı bulunan börk.
kutuz : yaban sığırı.
kutuzluk : yaban sığırı sahibi.
kuzgun : kuzgun.
kuzı : kuzu.
küben : deve havudunun
altına konan çul; gölüğe gerekli
olan çul ve çula benzer şeyler.
kültür : at bağlatıp
kösteklemek ve yıktırmak.
kümiçe : sivrisinek.
kümüldürük : at göğüslüğü.
küsürge : tarla sıçanı soyundan bir
hayvan.
küvüç : küçük yular, çilbir.
küvük : erkek kedi.
küwre : hayvan ölerek,
içerisindeki nesneler
çürüdükten, eti kemikler
üzerinde kuruduktan sonraki
kalıbı.
küwük : erkek kedi.
küyele- : güve silkmek,
güveden kurtarmak ve
korumak.
küzkünek : çakıra ve kelere benzer
bir kuş; hava yutmakla geçinir.
küzküni : bok böceği cinsinden bir
böcektir. Geceleri ses vererek
uçar; ateş böceği.
küzün : kendisiyle, serçe
kuşu, tarla sıçanı, köstebek
gibi şeyler avlanan, sıçan
kuruduktan sonraki kalıbı.
mama : harmanda, ortada bulunup,
öteki öküzlerin etrafında
döndükleri öküz.
man yaşlığ koy : dört yaşını
geçen koyun yalnız koyun için.
mançuk : heybe, torba gibi at
eğerine takılan şey.
mançuklan- : elbiseyi eğer heybesine koymak.

mayak : hayvan gübresi en çok
deve için.
mayguk : paytak kimse; top tırnaklı
hayvanlardan tüyleri kısa olan.
me.: oğlakların ve kuzuların seslerini
bildiren bir kelime.
mejek : it pisliği.
menğ : yem, tane, kuş yemi.
menğlet : yemletmek.
merdeği : ayı yavrusu.
merdek(g) : ayı yavrusu.(yalnız bir
takım Türklerce) domuz yavrusu.
arslan tırnağı, muska gibi şeyler.
monçuk : atın boynuna takılan değerli
taş,
muguzgak : bal arısına benzeyen bir
sinek. (Arguca)
muş : erkek kedi.
muyav- : miyavlamak.
müngüz : kaplumbağa.
münğüz : boynuz özü.
münğüz : boynuz.
münğüzlen- : boynuzu çıkmak,
boynuzlanmak.
nek yılan : ejderha.
nek yılı : Türklerin on iki yıllarından
biri, timsah yılı.
nek : timsah
oglak : oğlak.
okluğ : büyük kirpi.
okra : yem zamanında kişnemek,
homurdanmak.
okraş : yem zamanında birlikte
kişnemek.
olduk : nalsız, yalınayak.
op op : eşeğin ayağı kaydığında
söylenen söz.
op : harman dövmek için koşulan
öküzlerin ortasında bulunan
öküz.
or at : doru al ile doru arasında
bulunan at.
ordu : sıçan köstebek gibi yerde
yaşayan hayvanların yuvası.
ot : ot, hayvan yemlerinin hepsi.
otgar- : otlatmak.
otgun : eğerin sonunda, kolanın
halkası geçirilerek, dile bağlanan
enli bir kayış.
otla- : otlamak.
otlığ : gözlü, gözü olan her hayvan.
otluk : yemlik, ahır.
oy at : yağız at.

ozgan at : çok ileri giden
başkalarını geçen at.
ozuk at : koşu ve benzerlerinde ileri
giden ve başka atları geçen at.
öd : sığır, öküz.
ögür : koyun, geyik, b
kuşu, deve cariye gibi şeylerin
toplu halde bulunması
bunların sürüsü, bölük.
sarkay ağırtlak ık : hayvanlardaki “kırk bayır” denilen
işkembe.
ögürlen- : at sürüsü, aygıra sahip
olmak; başka hayvanlar sürü
ve bölük haline gelmek.
ögürlüg : dişisi bulunan aygır.
ögürlüğ adhgır : kısrakları,
eşleri bulunan aygır.
ögürlüğ er : koyun ve benzeri
hayvanlardan sürüsü bulunan
adam.
ök at : dört yaşını geçmiş at.
ök : orta yaşı bulup, büyümüş
hayvan.
öküş yılkı : haşarı hayvan, harın at.
öküz : öküz.
öküzlen- : öküz sahibi olmak.
ömzük : eğerin ön ve arka
tarafları, ucu
önğik : kadınların takma
olarak keçi kılından yaptıkları
zülüf.
ördek : ördek.
örk : yular at tavlası.
örümçek : örümcek.
öt- : ötmek.
ötgen : çok öten.
pars : yırtıcı bir hayvan.Türklerin
on ikili yıllarından biri, bars.
saçratgu : bir çeşit kuş tuzağı.
saçrıtgu : bir çeşit kuş tuzağı.
sag- : sağmak.
sagıl-. : sağılmak.
saglık : dişi koyun; sagmal,
sağılan hayvan.
sagzıgan : saksağan.
sak sak : nöbetçinin, bekçinin
kaleyi ve atı koruyabilmek için
uyanık olmasını emreden söz.
sakar yılı : koyun yılı.
sakar : boyunsuz koyun.
sakırgu : kene, sakırga.
sakırkan : büyük sıçan , geme.
salga : gem almaz, başı sert at.
sanduvaç : bülbül.
sanğ : kuş pisliği.
sanğla- : kuş pislemek.
sanğlat- : kuş pisletmek.
sarıçga : çekirge.
sarkanık : hayvanlardaki “kırk bayır”
denilen işkembe.
sarnıç : deve derisinden yapılan
tulum; ağaçtan oyulmuş kap.
sarsal : sansar; samura benzer
bir hayvancık.
saxt. : eğerler, kemerin başına,
tokalara işlenen altın veya gümüş
işleme.
seçe : serçe kuşu.(Oğuzca)
semürgük : bülbüle benzer bir kuş.
(Balasagun dilince)
sengregü at : engi hastalığına
tutulmuş olup, burnundan
sümük akan (irin gibi) at
sıçgan : sıçan, fare.
sıdırgak : çatal tırnaklı olan sığır, geyik
gibi hayvanların tırnakları.
sıgır : sığır.
sıgun : yaban sığırı, dağ keçisi tekesi.
sıgurçuk : sığırcık kuşu.
sığırçık : sığırcık kuşu.
sıkırkan : büyük sıçan , geme.
sıp : iki yaşına girmiş olan tay.
sıpakur : hayvan torbası.
sır : ağustos böceğinin kalem ve
kaleme benzer şeylerin çıkardığı
sesi anlatan
sıret : ağustos böceği ötmek.
sırıçga : çekirge.
sırmak : eşek palanındaki teyelti.
sil : her yemekten tiksinen, boğazsız
insan; az yem yiyen hayvan.
sinğek : sinek.
sirke : bit yumurtası, sirke.
sogan : tulum gibi iri bir yılan.
sogur : ada tavşanı; kelere
benzer bir çeşit ada tavşanı.
sokar koy : boynuzsuz koyun.
sokar : boynuzsuz hayvan hayvan; başı saçsız adam.
songurluğ : tavşanı çok ve bol olan.
sonğkur : sonkur kuşu, yırtıcı
kuşlardan biri.
sögüş : kebap etmeye yarar
oğlak veya kuzu.
sugur : kelere benzer bir çeşit
ada tavşanı.

sukak : sığın, geyik; beyaz
geyik.
sukaklığ. : geyikli, geyiği çok olan.
sundılaç : yund kuşu, çayır kuşu.
sunzı : pire soyundan bir hayvan.
suvıkkudhruk : katır
kuyruğu gibi kılsız ve uzun
kuyruk.
suw : manda.
suwgıgın : manda, dombay.
suwlağ : hayvan sulanacak
yer, yalak.
suyagu: horozun ayağındaki
mahmuz.
süken : eşek yükünün bir
tarafında olan sepet, sele gibi
şeyler.
sürüğ : sürü.
sürüş : aygır aşmak
istediğinde, kısrağı dişleyerek
sürüklemek. İtişmek
süwlün : sülün.
şa : alacalı bir kuş. erdemsiz : “
faydasız ” anlamına aynı kuşa
verilen lakap. verilen lakap.
şutı : kırkayak, örümcek, çıyan gibi
bir böcek. ( Öz Türkçe değil )
şütük : sığır boynuzundan
yapılan divit.
taban : deve tabanı, taban
tabanla- : deve tepmek.
tadhun : tosun iki yaşında olan
sığır.
tadun. : bir yaşındaki buzağı.
tah tah : salındıktan sonra, doğanı
veya şahini çağırmak için bir
nida.
takagu yılı : Türklerin on ikili
yıllarından biri.
takagu : tavuk.
takuk yalıgı : horozibiği.
takuk : horoz.
takukluğ : tavuklu.
talas : at yarışında, top ve çevgen
oyununda çizilmiş sınır ve
gerilmiş ip.
talbın : kuş dalbınmak,
çırpınmak.
talpış : kanat çırpmak,
dalpışmak, dalgalanmak.
talwır : keklik
tapraş : sıçramak, hoplamak
yalnız deve için
taprı : şıçramak, hoplamak yalnız
deve için.
targıl : attan başka her hayvan için
alaca.
tarma- : tırmalamak.
tarmak : yırtıcı hayvanların
pençesi.
tarmaklan- : kol kol kuş pençesi gibi
akın etmek; pençe sahibi olmak
kuş kol kol olmak
tarmaş- : tırmalaşmak, birlikte
kaşınmak.
tarmat- : tırmalatmak.
tartar : kumruya benzer bir
kuş.
tavar : mal; davar.
tawışgan yılı : Türklerin on ikili
yıllarından biri.
tawışgan : tavşan.
tay : tay.
taygan : tazı, av köpeği.
teginğ : tekin samur.
tegirmek : deve üzerine iki taraflı
atılarak içerisine binilen sepetle
sepete benzer nesne.
teke : teke; boynuzundan yay yapılan
erkek geyik.
tenğelgüç : dölengeç kuşu (Oğuzca)
tenğelgün : dölengeç (Oğuzlardan
başka diğer Türklerce)
tenğil : ön ayakları çizgili.
teve : deve.
tewey : deve.
tewi kuş : deve kuşu.
tewi : deve memesi.
tezek : tezek, at gübresi.
tığ : al ile doru arası at rengi, konur al.
tılı : sıçan gibi küçük hayvan.
tışı takagu : tavuk.
tışı : dişi torum.
tışı : dişi, her hayvanın dişisi; kadın.
tilki : tilki.
tilkü : tilki.
tin : yular.
tişek : şişek, iki yaşını bitirerek üçüne
basmış olan koyun.
tişi : dişi, her hayvanın dişisi; kadın.
titir : dişi deve.
tiwi : deve.
tizgin : yular, dizgin
togrıl : yırtıı kuşlardan bir kuş; bin
kaz öldürür birini yer.

toğ : at ayaklarının kazdığı
çukurlardan çıkan toz
tok : tok, aç olmayan; saçsız insan;
boynuzsuz hayvan.
toklı : toklu, altı aylık kuzu.
tokum : boğazlanacak,
kesilecek hayvan; boğazlanan,
kesilen hayvanın derisi.
tokun : hayvan kesmek,
boğazlamak.
tomşuk : kuş gagası.
tonğa : bebür, kaplan
cinsinden bir hayvan; kişi adı.
tonğuz merdeği : domuz
yavrusu.
tonğuz yılı : Türklerin on ikili
yıllarından biri.
tonğuz : domuz.
toprat : hayvan yeri
kurutasıya dek otunu yemek.
torığat : doru renkli at.
torum : torum, deve yavrusu.
tosun : haşarı atlar için;
yosun tay.
toy : toy kuşu.
töpret- : hayvan yeri
kurutasıya dek otunu yemek.
tugrag : dönüşte geri alınmak
üzere, savaş zamanında
askerin binmesi için hakan
tarafından verilen at.
tugraglan- : alay ve biniş
günlerinde, han tarafından
sonra alınmak üzere at
verilmek, atlandırmak.
(Oğuzca)
tugum : kesilmiş hayvan.
tugzaglan- : alay ve biniş
günlerinde, han tarafından
sonra geri alınmak üzere at
verilmek, atlandırmak.
tugzağ : dönüşte geri alınmak
üzere savaş zamanında askerin
binmesi için hakan tarafından
verilen at.
tunçuk : kaygıdan soluyamaz
olmak; hayvan kış için inine
girip bahara dek çıkmamak.
turbı : yardımcı, yaver, uyuntu;
tosun.
turıga : turga kuşu, bir çeşit
serçe.
turlak : zayıf; her hayvanın
arığı; insanın ihtiyarlayışında
zayıf-lığı.
turna : durna, turna kuşu.
turşu turşu: eşeği durdurmak için
söylenen kelimeler.
turumtay : yırtıcı bir kuş; erkek
adı.
tuşağ : köstek, at ayağına
vurulan bukağı.
tuşu tuşu : eşeği durdurmak için
söylenen kelimeler.
tutgak : geceleyin, düşmanın
gözcülerini ve ileri karakollarını
yakalamak için çıkarılan atlı
bölük. rılan
tuyağ : at tırnağı, hayvan
tırnağı, tuynak.
tü : tüy; lık; saç; renk, at tonu.
tüge : düğe, iki yaşına varmış olan
buzağı.
tükü tükü : köpek eniğini çağırmak
için kullanılan kelime. atlı bölük.
tüküz at : alnında bir parça beyaz olan
at.
tüküz yılkı : tüliyen, kış tüyünü döken
hayvan.
tüküz : atın alnındaki akıtma.
tülek(ğ) : dört ayaklı hayvanların
tüylerini atıp döktükleri
sıra;koyun kırkımı.
tüm at : düz, tamamıyla doru at.
tüm kara : düz kara at
tüm taruğ : düz tamamen doru at.
tüm : at tonlarında düz renk.
ud yılı : Türklerin on ikili
yıllarından biri.
ud : sığır, öküz.
udh : sığır, öküz.
ugar : alnında akı olan at.
ulaga : savaş atı.
ulağ : ulak, beyin emriyle koşa koşa
giden postacının başka bir ata
erişip bininceye değin bindiği at.
ular : erkek keklik.
ularlığ : kekliği çok olan.
ulduk : nalsız, yalınayak.
uluk : atın omuz başı.
us : kerkes kuşu.
uslayu : kerkes kuşu gibi.
uş uş : öküzü suvarmak için söylenen
söz.
uya : kuş yuvası.

übgük : ibibik kuşu.
übüp : ibibik kuşu.
üçlüç : başları bir demirle birleştirilerek üç çubukla yapılan
tavşan tuzağı.
ügi : baykuş
ügürmek : deve üzerine iki taraflı
yükletilerek içerisine binilen
sepet ve benzeri şey. (Oğuzlarca
)
ühi : baykuş.
ürpek : tüyleri ürpermiş
insan ve hayvan.
ürünğ kuş : akdoğan.
üs : kerkes kuşu.
yab : eğerin altına ve üstüne konan
keçe, eğer yastığı. (Çiğilce)
yabakulak : baykuş. 114
yabıtak : çıplak, eğersiz.
yag(ı)r : at, katır ve eşek gibi
hayvanların sırtında semer,
eğer ve yük vurmasından
meydana gelen yara, yağır.
yagan : fil.
yaganlıg : fili olan, filci.
yagırla- : yağırı sağaltmak, iyi
etmek.
yagırlan-: yağırlanmak; yağırı
çoğalmak; yağırdan ka-şınmak.
yagırlığ : yağırlı, sırtı yaralı.
yagrı : yağır olmak.
yal : at yelesi.
yalgıl : yelesi ak, ak yeleli.
yalığ : at yelesi; ibik; eğer kaşı.
yalu : taylan bağlamak için
kullanılan ip, örk.
yamlan : bir çeşit sıçan, geme.
yamraş- : kuzular anaları ile
karışmak.
yanğan : alaca karga, yalnız başı ak
olan karga.
yanğan : fil.(Oğuzlar bunu
bilmezler)
yapgak : kuş avlanan bir çeşit
tuzak.
yapguç : eşek ve benzeri hayvanları
sürmekte kullanılan değnek.
yapıtak : çıplak, eğersiz.
yaprat – : at, bir şeyden korktuğu
veya bir şeye tekme atacağı
zaman kulağını dikmek.
yarısa : yarasa.
yarpuz : yılan yiyen bir hayvan,
firavun sıçanı.
yayguk : kısrağın meme uçları.
yazguk : kısrağın meme uçları.
ye’lin : kısrak memesi, tırnaklı hayvan
memesi.
yengeç : yengeç.
yıl : at yelesi.
yılan nek : ejderha.
yılan ok : kendini insan ve başka
şeylerin üzerine atan bir yılan.
yılan yılı : Türklerin on ikili yıllarından
biri.
yılan : yılan.
yılkı : başı ak dört ayaklı hayvan.
yılkı : yaşlı olduğundan yük
vurulmayan hayvan.
yılkı : hayvan; hayvan sürüsü, dört
ayaklı hayvanlar.
yin : in, hayvan ini.
yin : koyun pisliği.
yogdu : hayvanın çenesi
altındaki uzun tüyler.
yogru. : deve tüyünün uzunları.
yogruy : deve tüyünün uzun
olanları.
yoh : toy kuşu.
yolıç : keçi kıllarının dibinde bulunan
yumuşak ince yün.
yonak : hayvanların semerleri
altına konan şey çul, çul parçası.
yort : dört nal koşturmak; bir işe
başlamak üzere yürümek.
yortuş : at yürütmekte yarış
etmek.
yovlıç : keçi kıllarının dibinde
bulunan yumuşak ince yün.
yoza : kısraktan başka hayvan kısır
kalmak.
yök : kuş tüyü, kuş yeleği, ok yeleği.
yugak : su kuşu.
yuğdu : devenin uzamış olan
tüyleri.
yular : at yuları.
yularla- : yularlamak, bağlamak.
yularlan- : yularlanmak, yular
takılmak.
yularlığ : yularlı, yularlanmış.
yulıç : keçi kıllarının dibinde bulunan
yumuşak ince yün.
yumur : hayvanların göden bağırsağı.
yun kuş : tavus, tavus kuşu.

yund yılı: Türklerin on ikili
yıllarından biri.
yüg(ü)r- : at koşmak, yüğrükçe
koşmak; geçmek; seğirtmek, beze
yund : at, cins atlar, at sürüsü. eriş yapmak.
yundak : at fışkısı, at gübresi. yük : kuş tüyü, kuş yeleği; ok yeleği.
yut : kışın soğukta hayvanları
öldüren felaket.
yünğ : kuş yeleği.
zak zak : koçları tos yapmağa
yutık : yutamak, soğuktan hayvan kışkırtmak için kullanılan bir söz.
telef olmak. zabnı : gece öten çekirgeye benzer bir
yügürgen at : koşucu, yüğrük at. böcek; orak kuşu

Uygur Akademisi © Her Hakkı Saklıdır.

Scroll to top