You Are Here: Home » Uygur Tarihi, Kültürü ve Edebiyatı » Kutadgu Bilig’de semboller üzerinden Budist etki

Kutadgu Bilig’de semboller üzerinden Budist etki

Doç. Dr. Hacer TOKYÜREK

Özet

İlk İslami dönem eserlerinden olan Kutadgu Bilig sembolik ifadelerle oluşturulmuş alegorik bir eserdir. Eserdeki en önemli semboller de dört ana kahraman olan Küntogdı, Aytoldı, Ögdilmiş ve Odgurmış’tır. Bu kahramanlar göz önünde bulundurulduğunda görülecektir ki pek çok kültür, dil ve din etkileşimi onlar ya da kullandıkları eşyalar üzerinden verilmeye çalışılmıştır. Bu bağlamda Kutadgu Bilig ilk Türk-İslami dönem eseri olmakla birlikte, eserdeki satır altları tam olarak incelendiğinde başka milletlerin ve dinlerin kalıntılarıyla karşılaşmak mümkündür. Bu din
kalıntılardan biri de Budizm’dir. Budizm’in Türkler arasında ne zaman yayılmaya başladığı tam olarak bilinmemekle birlikte Budist etki 9. yüzyılda daha yoğun bir şekilde kendini göstermeye başlamış ve Uygurların tamamının Müslümanlığa dâhil olduğu 13-14. yüzyıla kadar devam etmiştir. Kutadgu Bilig’in yazıldığı coğrafya incelendiğinde görülür ki bu coğrafyada farklı dinler bir arada yaşamış ve pek çok eser de burada paralel olarak yani hem Budist hem de İslami olarak yazılmıştır. Kutadgu Bilig’de de Budist etkiyi görmek mümkündür. Bu çalışmada, Kutadgu Bilig’de yer alan Budist semboller üzerine bir inceleme yapılacaktır.

Anahtar Kelimeler: Kutadgu Bilig, Sembolizm, Budizm.

Giriş

Siddharta 29 yaşına kadar sarayın tüm eğlence ve arzularına doymuş, bir gün saraydan sıkılarak gerçek dünyaya çıkmış, bu gerçek dünyada önce bir hasta, sonra bir yaşlı ve ölü görmüş ve hayatın gerçek ızdırabını anlamıştır. Fakat bu gezinin sonunda münzevi bir hayat yaşayan, elinde sadaka tasıyla dolaşan bir keşiş görmüş ve hayatın mutluluğunun bu keşişten geçtiğini düşünmüştür. Bir gün 29 yaşındayken eşini ve oğlunu bir gece yarısı bırakmış, beyaz ve yıldırım gibi hızlı atına binerek arzu ve ihtiras sarayını terk etmiş, ormana çekilerek ibadete ya da münzevi hayata başlamıştır. Burada geçirdiği 6 yıl onun çeşitli sınavlardan geçmesine neden olmuş ve en sonunda bodhi ‘uyanma’ ağacının altında Māra ‘şeytan’ ile olan mücadeleyi de kazanarak aydınlığa ulaşmıştır. Siddharta yani ‘tüm arzuları tamamlanmış’ ve artık Buddha ‘uyanmış, aydınlanmış’ olmuştur. Dolayısıyla tüm arzularından sıyrılmış ve hayatın gerçek mutluluğu olan ‘kurtuluş’u kazanmıştır (Irons 2008: 58-61). Onun için artık ne mutluluğun ne de
üzüntünün ne ölümün ne de doğumun bir önemi kalmıştır. Artık mutlak sükûneti elde etmiş ve dünyevi tüm arzularından vazgeçmiştir.

Budizm, MÖ 563-483/567-487 yılları arasında yaşadığı düşünülen Siddharta Gautama tarafından kurulan bir din ya da felsefedir. Kurulduğu günden itibaren güçlü bir taraftara sahip olan Budizm, pek çok millet tarafından da benimsenmiştir ki bunlardan biri de Türklerdir. Türklerin ne zaman bu dini benimsedikleri tam olarak bilinmese de
özellikle 9. yüz yılda Türkler arasında yayılımına hız vermiş, Moğolların da yükselmesiyle Uygurlar arasında bu din daha da yaygınlaşmıştır. Kimi Türk boylarının İslamiyet’i kabul etmesiyle İslamiyet ve Budizm aynı topraklarda yüzyıllar boyu birlikte yaşamıştır.

Bu bağlamda ilk İslami dönem eserlerinden olan Kutadgu Bilig’in yazıldığı çevreye bakıldığında da görülecektir ki Karahanlı toprakları ya da Türkistan bölgesi pek çok dinin birlikte yaşadığı bir coğrafya olmuştur. Karahanlılar 956 yılında kitleler halinde İslamiyet’i kabul etmekle birlikte bu coğrafyada Budist inanca mensup Uygurlar bulunmaktadır ve Budist Uygurlarla Müslüman Karluklar arasında bu dönemde ciddi mücadeleler yaşanmıştır. Bu durumu DLT yazarı Kaşgarlı Mahmud, gayet iyi ifade etmektedir. Bununla birlikte Karahanlı toplumu her ne kadar İslamiyet’i benimsemiş olsa da toplumun eski inançlarını hemen bir çırpıda bırakmasını beklemek mümkün gözükmemektedir. Dolayısıyla Kutadgu Bilig gibi bir eserde de eski inancın izlerini görmek mümkündür.
Örneğin kamug igke ot ol emi belgülüg/ol ig emlegüçi kamı belgülüg ‘Her hastalığın bir ilacı ve çaresi vardır, bu hastalığı tedavi eden kam da bulunur.’ (KB 3873) ifadesinde ‘kam’ düşüncesi vardır. Kutadgu Bilig’de kam inancının yanı sıra Budist düşüncenin de yer aldığı aşikârdır. Konuyla ilgili olarak Saadet Çağatay ‘Kutadgu Bilig’de Odgurmış’ın Kişiliği’ başlığında bir makale kaleme almıştır ve burada Odgurmış’ı Budist bir keşiş olarak değerlendirmiştir (Çağatay 1967: 39-49) ki burada Çağatay son derece haklıdır. Yine Çağatay’ın diğer makalesi olan ‘Kutadgu Bilig’de Ögdülmiş’ adlı çalışmasında Ögdülmiş’in az da olsa Budist özellikler gösterdiği, fakat buna rağmen Ögdülmiş’in daha çok İslami özellik taşıdığı belirtilmiştir. Hatta Çağatay Benzing’in yazmış olduğu mektuptan bahsedip Benzing’in Odgurmış’ı Budizm’le ve Buddha ile ilgili olabileceğini, Ögdülmiş’in ise Hz. Muhammed ile ilişkili olabileceğini belirttiğini, ifade etmiştir (1970: 27-44). Yine İnalcık da Kutadgu Bilig’de özellikle devlet anlayışı hususunda Hint-İran kültürünün izlerini aramıştır (İnalcık 1966: 259-271).

Bu çalışmada ise Kutadgu Bilig’de yer alan kimi sembolik ifadelerin Budizm ile ilgili olup olmadığı hususu karşılaştırmalı olarak tartışılacaktır.

1. Yedi Gezegen Düşüncesi ve Küntogdı ile Aytoldı

Gerek Budist Uygur metinlerinde ve gerekse Kutadgu Bilig’de yedi gezegen düşüncesi bulunmaktadır ve yedi gezegen Kutadgu Bilig’de ayrı bir bölüm olarak ele alınmaktadır. Genel olarak incelendiğinde bilinmektedir ki astronomi Vedik, Babil, GerekoBabil, Grek ve İslami olarak dönemlere ayrılır. Budizm’de de yedi gezegen düşüncesi önemli yer tutar. Eski Uygur Türkçesi metni olan Yėtiken Sudur metni de buna en güzel örneği teşkil eder. Budizm’de yedi gezegen olarak Güneş, Ay, Mars, Merkür, Jüpiter, Venüs ve Satürn gösterilir. Bu yedi gezegen aynı zamanda astrolojinin de temel gezegenleri ya da yıldızlarıdır. Burada her ne kadar Güneş ve Ay gezegen olmasa da eski astrolojik düşüncede Güneş ve Ay gezegenler arasında sayılır. Ayrıca Hint Vedik güneş sistemi Skr. Sūya-siddhānta Güneş, Ay, Mars, Merkür, Jüpiter, Venüs ve Satürn’ü içine alırken Uranüs, Neptün ve Plüton’u dışarıda bırakır (Thompson 1989: 5). Kutadgu Bilig’de de Zuhal (Satürn), Müşteri (Jüpiter), Merih (Mars), Güneş, Zühre (Venüs), Utarit (Merkür) ve Ay yedi gezegen olarak gösterilir ve bu da Budist ya da Hint düşünce sistemi gezegenleriyle aynıdır. Bununla birlikte İslami edebiyatta de yedi gezegen sayılır ve bu yedi gezegen içinde yine Uranüs, Neptün ve Plüton yoktur. Kutadgu Bilig’de geçen bu yedi gezegenin İslami mi yoksa Budist etki sonucu olup olmadığını düşünmek gerekir. Fakat bilinmektedir ki Eski Uygurca astrolojik metinler geç döneme aittir.

Burada bizi ilgilendiren asıl konu Küntogdı ve Aytoldı adlı kahramanlardır.

1.1. Küntogdı

Güneş bütün dinlerin ya da milletlerin ortak kültürüdür. Güneşi sadece bir kültüre indirgemek yanlış olur. Türk kültüründe de önemli bir yere sahip olan güneşi şamanların davulunda görmek mümkündür. Bununla birlikte Eski Uygur metinlerinde güneş önemli bir yer tutar. Fakat ne yazık ki Budist ya da Uygur metinlerinde görülen bu güneş
sembolünü Türk kültürü içinde değerlendirmek yanlıştır. Uygur metinlerinde görülen güneşi içerdiği dine göre değerlendirmek daha doğru görülmektedir. Genel olarak metinler incelendiğinde kün, kün teŋri ‘güneş’ olarak görülen Güneş, Uygur metinlerinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu metinlerin Uygurların ya da Türklerin üzerinde önemli etkisinin olduğu aşikârdır. Kutadgu Bilig metni de incelendiğinde metnin asıl kahramanı olan hükümdar, Küntogdı ismiyle anılmaktadır. Burada öncelikle Güneş sembolünün Budizm’deki anlamına bakmak gerekecektir. Güneş, Skr. cakra ile simgelenir ve cakra ‘tekerlek’ egemenliğin, korumanın ve yaratılışın erken dönem Hint güneş sembolüdür. Güneş sembolü, ilk olarak İndus vadisinin Harappan medeniyetinden çıkan kil mühürler
üzerinde belirir. Cakra önceleri Vedik tanrılardan Vişnu’nun yerini tutmaktayken daha sonra Budizm ile farklı bir anlam kazanmış ve ‘evrensel hükümdar’ olan Cakravarti’yi temsil etmiştir. ‘Tekerlek çeviren’ anlamındaki Cakravarti, dharmacakra denilen ‘öğreti tekerleği’ni çevirmiştir. Dharmacakra için Tibetçe kullanılan terim ise ‘dönüşüm çarkı’ ya da ‘ruhsal değişim’ anlamına gelir ve Buddha’nın öğretileriyle ortaya çıkan hızlı değişimi
ifade eder. Cakravarti’nin dönen silahı ise tüm engelleri ya da yanılsamaları kesme yeteneği olarak temsil edilir. Tekerlek merkez, tekerlek parmaklığı ve çerçeveden oluşur ve bunlar da ahlak, bilgelik ve yoğunlaşmayı simgeler. Tekerleğin merkezi, aklı merkeze alan ve dengeleyen etik disiplini temsil eder. Tekerleğin parmakları ise cehaletten kesilen bilgeliği ya da farkındalığı ifade eder. Tekerlek çerçevesi ise hem tekerleğin dönüşünü hem de düşünce yoğunlaşmasını gösterir. Güneş ışınları gibi yayılan tekerlek parmakları, Buddhaların bin faaliyetini ve öğretilerini temsil eder. Sekiz parmaklı tekerlek Buddha’nın sekiz asil gerçeğini ve sekiz yönünü ifade eder (Beer 2003: 14). Ayrıca Güneş egemenlik ilkesinin ya da kanununun sembolüdür ve Kṣatriya’nın iktidara yükselmesinin bir modeli olarak algılandığı için hükümdar krallığı içindeki kanunun kişileştirmesi olarak sembolik bir anlam taşır. Budist terimlerde de güneş, Buddha ve Dharma’nın düzenlenmesinde alegorik bir ifadedir. Bu nedenle Buddha ve Güneş, Budizm’de birbirinin yerine kullanılır (Revire 2017: 143). Güneş, halkın, kralların, hükümetin ve otorite sahiplerinin babasını temsil eder. Güneşin olumlu etkisi cesaret, komuta yeteneği, şöhret, onur, canlılık, enerji, mutluluk, iyimserlik, başarı, sağlık, sevgi, iyi mizaç, saygı, zenginlik, hükümdarlık verir. Güneş, aslan, yaban domuzu, at ve yılan gibi tüm görkemli hayvanları temsil eder. Güneş dağları ve ormanları, Śiva tapınaklarını, hükümet binalarını ifade eder. Güneşin temsil ettiği taşlar altın, bakır ve yakuttur (Hindu Astrology and insight 2011: 9-11).

Kutadgu Bilig1 de incelendiğinde hükümdar munu men me körgil könilik törü/törü kılkları bu baka tur körü ‘İşte bak, ben de doğruluk ve kanunum, kanunun vasıfları bunlardır, dikkat et!’ (KB 800), meniñ kılkım ol kör emitmez köni/köni egri bolsa könilik küni ‘Bak, benim tabiatım yana yatmaz, doğrudur, eğer doğru eğrilirse kıyamet kopar.’ (KB 808), biçek teg bıçar-men keser-men işig/uzatmaz-men da‘vî kılıglı kişig ‘Ben işleri doğruluk ile hallederim, insanları bey ya da kul olarak ayırmam.’ (KB 811), bu kaşım tügüki bu körksüzlüküm/küçemçi kelirke bu yüzsüzlüküm ‘Benim bu sertliğim, kaşlarımın çatıklığı ve asık suratım bana gelen zalimler içindir.’ (KB 816) şeklinde örneklenebilir ve bu örnekler yukarıdaki Budist açıklamadan uzak değildir.

Peki, Küntogdı’da gerçekten Budist etki var mıdır? Bunun sorgulanması gerekir. Küntogdı idealize edilmiş bir hükümdardan başkası değildir. Elbette Türk toplumunun da idealize edilmiş hükümdarları vardır. Fakat Uygurca metinler incelendiğinde görülecektir ki Cakravirti en karakteristik hükümdarlardan biri olarak gösterilir. Cakravarti hükümdar Budizm’de idealize edilmiş bir hükümdar olup tüm dünyaya hâkimiyet sağlamak isteyen ve kendi adaletini ve öğretisini yaymaya çalışan bir Budist kahramandır (Buswell 2003:422-425; Irons 2008: 76-77). Küntogdı’nın konuşmalarında İslami unsurlar bulunmakla birlikte Budist ifadeler de önemli yer tutar. Örneğin üküşüg kodup er azıg taplasa/bu er ötrü zâhid bolur kur basa ‘Erkek olan, çoğu edebildiği hâlde az ile iktifa eder, böyle bir insan zahitlik mertebesine erişir.’ (KB 3442), er ol er bolur kör miñ ârzû bulup/añar yüz ewürse eren teg bolup ‘Erkek o kimsedir ki bin arzusunu bulur ve ondan mertçe yüz çevirir.’ (KB 3444), kelir bolsa dünyâ köñül bamasa/barır erse agrıp kaşın tügmese ‘Gelen dünya nimetlerine gönül bağlamaz, elinden gidenlere de içi sızlanıp yüzü buruşmaz.’ (KB 3446) gibi ifadelerle Küntogdı zahidin nasıl olması gerektiği konusunda öğüt verirken
aslında akla Śākyamuni Buddha’yı da getirmiyor değildir. Çünkü Śākyamuni Buddha tüm hazinesini, sarayını, tüm heves ve arzusunu, ailesini en önemlisi en çok sevdiği oğlunu bırakarak ormana çekilmiş ve orada 6 yıl gibi uzun süre münzevi bir hayat yaşamıştır. Küntogdı’ya göre Odgurmış gerçek bir zahit değildir. Yine Küntogdı, Odgurmış’ın zahitliğini eleştirirken akılık ol ermez ülese nenin/akı ol yulug kılsa cânın tenîn ‘Mal dağıtmak cömertlik değildir, asıl cömert insan canını, tenini feda eden insandır.’ ifadesini kullanır. Bu cümle Altun Yaruk sudur X. Tegzinç’te geçen Aç Pars ve Prens hikâyesini hatırlatır. Aynı şekilde Küntogdı, Odgurmış’ı eleştirirken namâz rûzâ barça öz asgıñ-turur/öz asgın tilegli bagırsız bolur ‘Namaz ve oruç, bunlar hep kendi menfaatin içindir, hep kendi menfaatini
düşünen insan hodkâm olur.’ (KB 3243) ve kişi edgüsi bu öz asgın kodup/kişi asgı kolsa kör emgek yüdüp ‘İnsanların iyisi kendi menfaatini bırakıp zahmet yüklenerek başkalarının faydasını isteyen insandır.’ (KB 3245) ifadesini kullanır. Bu ilk cümle Hīnayāna mezhebini ifade ederken ikinci cümle ise Mahāyāna mezhebiyle bağlantılıdır.

Bununla birlikte idealize edilen bu hükümdar, sözin kesti açtı agı kaznakı/üledi öküç neñ çıgaylar hakı ‘Sözlerini burada kesti, hazinelerini açtı, fakir fukaraya çok mal dağıttı.’ (KB 1034), çıgayka üledi üküş neñ tawar/asıg kılgamu tėp sakındı anar ‘Belki ona faydası olur diye düşündü ve fakirlere sadaka olarak çok eşya ve mal dağıttı.’ (KB 1112)
örneklerinde görüldüğü üzere malını mülkünü ihtiyaç sahiplerine dağıtır. Bu davranış bir Budist’in yapabileceği davranıştır. Budizm’de en önemli ibadetlerden biri sadakadır. Eski Uygur metinlerinden olan Xuanzang Biyografisi’nde Xuanzang gittiği yerlerdeki hükümdarlara hazinelerini dağıtmaları konusunda öğütlerde bulunur ve bu hükümdarlar da tüm hazinelerini Budist rahiplere ve halka dağıtır.

Yine Kutadgu Bilig’de kür arslanka okşar bu begler özi/buşursa keser baş ay bilgi yaruk ‘Beyler aslana benzer, hiddetlendirirsen başını koparırlar, ey parlak bilgili.’ (KB 784), yana ma bu kün burcı sâbit-turur/bu sâbit tėdüküm tüpi berk bolur ‘Bir de güneşin burcu sabittir, bu sabit dediğim temeli sağlam olduğu içindir.’ (KB 833), bu kün burcı
arslan bu burc tepremez/ewi tepremezi üçün artamaz ‘Güneşin burcu aslandır ve bu burç yerinden kımıldamaz, yerinden kımıldamadığı için de evi bozulmaz.’ (KB 834) ifadeleri bulunur. Hükümdarı aslana benzetmek pek çok kültürde olmasıyla birlikte konuya astrolojik yaklaşıldığında Güneş’in her zaman aslan burcunda olduğu bilinmektedir. Bunun Budist etki olup olmadığı ayrıca düşünülmelidir.

1.1.1. Kügtogdı’nın Tahtı

Küntogdı’nın tahtı üç ayaklıdır. Küntogdı bu üç ayaklı tahtı kamug üç adaklıg emitmez bolur/üçegü-turur tüz kamıtmaz bolur ‘Üç ayak üzerinde olan hiçbir şey bir tarafa meyletmez; her üçü düz durdukça taht sallanmaz.’ (KB 802) şeklinde açıklar. Burada üç ayaklı taht bir semboldür ve Kutadgu Bilig’e göre hüküm verme, cezalandırma ve adaleti sağlama şeklinde açıklanabilir. A. Bombaci bu üç ayaklı tahtı Yunan mitolojisindeki Titan Kadın Themis’in tahtına benzetmektedir. Bu duruma Kafesoğlu karşı çıkmakta ve üç ayaklı tahtı eski İran’da da görmek mümkün olduğunu belirtmektedir (Kafesoğlu 1970: 33-34). Kafesoğlu’nun yaklaşımı doğru bir yaklaşımdır. Çünkü Yunan mitolojisindeki tanrıça Themis kadın figürüdür ve Kutadgu Bilig’de kadına karşı bakış açısı ortadadır.

Bütün bu açıklama ile birlikte ise Budizm’de de üç ayaklı taht yaygın olarak bilinir. Yukarıda da belirtildiği üzere güneş ya da çakra ‘tekerlek’ Eski Hint’te egemenliğin, korumanın ve yaratılışın simgesi olarak kabul edilir. Üç ayaklı oturak ya da tabure Eski Hint’te Harappan döneminde görülmektedir (Pathak 2016: 577). Budizm’de Buddha, üç ayaklı bir taht üzerinde oturur ve bu taht gücü, kararlılığı ve ihtişamı simgeler. Bununla birlikte üç ayaklı taht gökyüzünü, yeryüzünü ve yeraltını temsil eder. Böylece Budist kozmoloji ortaya konmuş olur ve Buddha bu üç alana da hâkim olduğunu işaret eder. Bununla birlikte taht merkez düşüncesini ifade eder. Sembolik olarak bakıldığında tahtın dünyanın merkezinde olduğu düşünülür. Merkezde olan sabittir ve sağa sola yalpalamaz. Dolayısıyla Küntogdı da tahtının sağlam durduğunu ifade eder. Bu onun kararlılığını gösterir. Aynı şekilde Güneş de sabittir. O hiçbir şekilde kararsız hareket etmez. Üç ayaklı sağlam taht, Buddha’nın duruşunun sağlamlığını ifade eder.

1.1.2. Küntogdı’nın Bıçağı

Kutadgu Bilig’de bedük bir biçekig eligde tutar/solındın urâgûn oñındın şeker ‘Elinde büyük bir bıçak tutuyordu, solunda bir acı ot ve sağında şeker bulunuyordu.’ (KB 772), bu bögde biçek kim eligde-turur/bıçıglı kesigli-turur ay unur ‘Ey becerikli insan, elimdeki bu bıçak biçen ve kesen bir alettir.’ (KB 810) örneklerinde görüldüğü üzere Küntogdı’nın bir elinde bıçak vardır ve hükümdar bu bıçakla adaletsizliği ortadan kaldırdığını ve her şeyi bıçak gibi kestiğini ifade eder. Budizm’de bıçak cehalet bağlarını kesmek anlamıyla birlikte yargıyı ifade eder. Budizm’de bıçak saṃsāra döngüsünün kesilmesini, bağların kesilmesini, yargıyı, canlının karmik eğilimlerinin kesilmesini belirtir (Beer 2003: 128). Bununla birlikte Themis’in elinde de adaleti sağladığı kılıcı vardır ama yukarıda da belirtildiği üzere Kutadgu Bilig yazarının kadına olan tavrından dolayı adalet sağlayıcı olarak kadını görmesi pek mümkün gözükmemektedir.

1.2. Aytoldı

Ay da güneş gibi pek çok kültürde önemli bir yere sahiptir. Aynı şekilde Türk kültüründe de oldukça önemli bir yere sahiptir ve yine Şamanların pek çok eşyasında ay figürünü görmek mümkündür. Ay pek çok kültürde kadınla eş değer tutulmakla birlikte Budizm’de de kadınla eş tutulur. Bunun için en güzel örnek Sekiz Yükmek’te geçer. ‘altın
yagız yėr kararıg tėtir … ay teŋri kararıg tėtir … suv kararıg tėtir … tişi kararıg tėtir (Oda 2010: 318-321) Altta yağız yer karanlıktır… ay karanlıktır… su karanlıktır … kadın karanlıktır’. Burada görüldüğü üzere yeryüzü, su ve kadın ay ile bağlantılıdır ve bunların tamamı karanlık olarak yani ışığın zıttı olarak kabul edilir. Ay ile ilgili geniş bilgi için bk. →(Eliade 2005:187-223). Bütün bunlarla birlikte ay, ölümü ve yeniden doğuşu simgeler. Her ölüm bir yeniden doğuşu ya da tam tersi her yeniden doğuş bir yeniden ölümü ifade eder. Bu da en kısa anlamıyla saṃsāra döngüsünü ifade etmekle birlikte ayın soma ile ya da amṛta ile olan ilişkisini de ortaya koyar. Soma ölümsüzlük içkisini temsil eder ve ölümsüzlük içkisi yeniden doğuşu ve yeniden ölüşü ya da yeniden ölüşü ve yeniden doğuşu belirtir (Buswell-Lopez 2013: 129; Cooper 1987: 154-155; Soothill vd. 1937: 479a). Bu süreç sürekli devam eder ve belki kim bilir tekrar tekrar doğuş ya da ölüş ölümsüzlük olarak algılanmıştır.

Aytoldı’nın isminin Aytoldı olması tesadüfi değildir. Çünkü Aytoldı dolunayı ifade eder. Dolunay ayın 14 ve 15. günüdür. Buddha dolunayda doğar, dolunayda aydınlanır ve dolunayda parinirvāṇaya girer yani ölür. Ayrıca Buddha’nın temiz doğası dolunay gibi saflaştırılmış ve parlaktır (Soothill vd. 1937: 24b). Yine Budizm’de dolunay, bilgeliği veya anlayışı temsil eder (Soothill vd. 1937: 282a). Ay ışığı Śākyamuni Buddha’yı ifade eder (Soothill vd. 1937: 29a). Ay, dolunay olduğunda merhamet ve aydınlanmayı yani Buddha’yı göstermekle birlikte yarım ayı temsil eden rüzgâr da kara bulutları dağıtan ya da aydınlanmayı sağlayan olarak tanımlanır (Soothill vd. 1937: 43a). Śākyamuni Buddha’nın önceki inkarnasyonudur (Soothill vd. 1937: 156b). Buddha’nın ay-sevgisi samādhi’si insanları sevgi ve nefret endişesinden kurtaran bir uygulamadır (Soothill vd. 1937: 156a). Ay, Buddha’nın üç vücudunu temsil eder ve Buddha ışığı, Buddha doğruluğu ve Buddha bilgeliği ayın özelliği olarak gösterilir (Soothill vd. 1937: 7a). Bu bilgiler ışığında Aytoldı’ya bakıldığında görülecektir ki Aytoldı da oldukça bilge bir kimliğe
sahiptir. Aytoldı özelliklerini sıralarken bu ay tugsa aşnu idi az tugar/küniñe bedüyür yokaru agar ‘Ay doğarken önce çok küçük doğar, sonra gün geçtikçe büyür ve yükselir.’ (KB 731), tolun bolsa tolsa ajunka yarur/ ajun halkı andın yarukluk bulur ‘Büyüyüp dolunay haline gelince dünyaya ışık saçar ve dünya halkı onun aydınlığından faydalanır.’
(KB 732) örneklerini verir. Ayın dolunay olması zulmeti yırtması anlamındadır ve zulmet de cehaleti ifade eder. Ay, ayrıca Hint tanrılarından olan Tanrı Śiva’nın başındaki figürdür (Soothill vd. 1937: 200a). Bu açıklama oldukça önemlidir. Çünkü tanrı Śiva’nın en önemli özelliği onun hem dünyayı yıkması hem de onarmasıdır (Tokyürek 2019: 404). Aytoldı’nın Küntogdı’ya cevaplarında kendi meziyetlerini anlatırken kayu ewke kirse bu ay terk çıkar/çıkarı üçün terk yatarın yıkar ‘bu ay hangi eve girerse, oradan çabuk çıkar; çabuk çıkabilmek için de yattığı yeri yıkar.’ (KB 745) ifadesini kullanır.

Aytoldı’nın kişiliği incelendiğinde de Budist etkiyi görmek mümkündür. Bunlardan ilki yokluk düşüncesidir. meniñ bu özüm me bu yañlığ-turur/ara bar bolur ma ara yok bolur ‘Benim de tabiatım bunun gibidir, bazen var, bazen de yok olurum.’ (KB 735) örneğinde Budizm’in en temel kuralı olan varlık yokluk düşüncesiyle karşılaşılır. Budizm’e göre her şey bir yanılsamadır ve bu görülen hiçbir şey gerçek değildir. Dolayısıyla canlılar bir serap içerisindedir (Buswell-Lopez 2013: 2129).

Aytoldı’nın Budizm etkisi olan en çarpıcı cümleleri arasında nelük togdum erki yana ölgeli/nelük küldüm erki sıgıt körgeli ‘Ölecek olduktan sonra sanki niye doğdum, ağlayacak olduktan sonra sanki niye güldüm.’ (KB 1136), erejlerke awnıp osal bolguçı/ölüm tutsa odlur yetilmez küçi ‘Dünya zevkleri ile oyalanarak gaflet edenler, ölüm yakalayınca
uyanırlar, fakat ellerinden bir şey gelmez.’ (KB 1142) ifadeleri sayılabilir. Budizm’e göre ne mutluluğun ne de üzüntünün anlamı vardır, her mutluluğun sonu üzüntü, her üzüntünün sonu ise mutluluktur. Dolayısıyla hiçbir şeye üzülmeye gerek yoktur ya da hiçbir şeye sevinmeye gerek yoktur. Çünkü her şey sonludur. Bu da mutlak sükûneti beraberinde getirir. Aytoldı’nın insanın ölüm esnasında uyanmasının faydasız olduğunu belirtmesi de önemlidir. Çünkü ölüm esnasındaki uyanışın kimseye bir fayda sağlamadığı ortadadır, çünkü bu uyanmanın saṃsāra döngüsüne hiçbir katkısı yoktur.

Açgözlülük ve hırs Budizm’in en büyük ızdırapları arasındadır (Tokyürek 2019: 39) ve Kutadgu Bilig de açgözlü olunmaması gerektiğini her fırsatta öğütler. Buna ajun mâlı tėrdi özüm suklukun/kalır neñ barır-men bu kün yoklukun ‘Aç gözlülük ile dünya malını topladım, mal kalıyor, ben ise bugün her şeyi bırakıp yokluk içinde gidiyorum.’ (KB 1119), üküş neñke todmaz közi suk kişi/ecel tutsa öknür itümez işi ‘Çok mal açgözlüyü doyurmaz,
ecel gelince pişman olur, fakat artık işini yolunu koyamaz.’ (KB 1143) örnekleri gösterilebilir.

Budizm’de en büyük ızdırap kaynağından biri de yine ihtirastır ve Skr. kleśa olarak gösterilir (Tokyürek 2019: 37-38). Elbette ihtiraslar çeşitlilik arz etmekle birlikte bunlardan biri de bedensel ihtiraslardır. Aytoldı bu bedensel arzu ve heveslerden kurtulmak gerektiğini et öz ârzû sürgen havâka bulun/bulun bolma bolsa özüñni yulun ‘Vücut arzusuna tabi olan insan nefsinin esiridir. Onun esiri olma, olursan da kendini kurtarmaya bak.’ (KB 1438), özüñ otka atma bu dünyâ üçün/havâ boynı biçgil et özke öcün ‘Bu dünya için kendini ateşe atma, vücuttan öcünü al, nefsin boynunu kopar.’ (KB 1375) cümleleriyle belirtir. Yine Budizm’de açgözlülük, arzu ve ihtiraslar Skr. tṛṣṇā ‘susuzluk’
olarak tanımlanır (Soothill vd. 1937: 376b; Tokyürek 2019: 42) ve bütün arzu ve istekler ifade edilir. Kutadgu Bilig’de de açıg suw teg ol kör bu dünyâ neñi neçe içse kanmaz ölimez eñi ‘Bu dünya malı acı su gibidir, insan ne kadar içerse içsin, kanmaz, onun dili yine ıslanmaz.’ (KB 1408) şeklinde görülür.

2. Odgurmış

Budizm’de uyanmak ve uyandırmak temel kurallardan biridir. Buddha kelimesi ‘uyanmak, düşünmek’ anlamındaki budh kökünden gelir ve Skr. Buddha-bhūmi ‘Buddha alanı’ (Tokyürek 2019: 410), Eski Uygurcada ‘odunmışlarnıŋ orunı (Zieme 1985: 2837-38) Uyanmışların yeri’ olarak gösterilir. Bu uyanma dinsel uyanmadır. Buddha hem bedenini hem de zihnini söndürerek Nirvāṇa’ya giren kişidir. Mahāyāna öğretisine göre Buddha olmak dünyevi arzuları yok etmek, zor ve övülmeye değer uygulamaları yapmaktır. Buddha bütün olayları doğru gören ve bütün varlıkları ızdıraptan kurtaran kişidir (Tokyürek 2019: 410-411).

Kutadgu Bilig’de Odgurmış’ın adı bu konuda anlamlıdır. Od(ı)-gur-mış ifadesi ‘uyandırmış’ anlamındadır. Buddha ve Bodhisattva’nın en temel görevi önce kendisinin uyanması, sonrasında da tüm canlıların uyanmasını sağlamaktır. Mahāyāna öğretisinde Bodhisattva, son canlı kurtuluncaya kadar Nirvāṇa’ya girmeyi kesinlikle reddeder. Böylece
Kutadgu Bilig’de Odgurmış’ın görevi canlıları uyandırmaktır. Odgurmış, ölümüg unıtma ay ėlig odun/sėzik tutma kelgey saña terk üdün ‘Ey hükümdar, uyan! Ölümü unutma, şüphe etme, o çok kısa bir zamanda sana da gelecektir.’ (KB 5408) diyerek hükümdarı uyarmıştır. Bununla birlikte Odgurmış’ın tam bir Hīnayāna mezhebine uygun bir yapısı vardır. Çünkü kendisinin tek başına dağda yaşaması ve hiçbir canlı ile bağlantısının olmaması ve bu canlılara da fayda sağlamaması bizi bu düşünceye sevk etmektedir. baka kördüm emdi dînim yėgliki/bu yėrde köründi özüm yėgliki ‘Çünkü dinimin selametini ve kendi menfaatimi bunda gördüm.’ (KB 3338), bu halkka tüzü yapmagınça kapug/törütügli rabka kılumaz tapuğ ‘İnsan bütün bu halka kapısını kapatmayınca yaratan tanrıya ibadet
edemez.’ (KB 3341), kişide öñin boldum erse kalı/kurug sözlemez-men ne ğîbet tili ‘İnsanlardan ayrı yaşıyorsam, buna mukabil boş söz de sarf etmiyorum ve dedikodu yapmıyorum.’ (KB 3348), neçe bolmasa halkka mėndin asıg/yėme körmegeyler meniñdin yasıg ‘Her ne kadar benden halka fayda yok ise de onlar benden zarar da göremezler.’ (KB 3352) örnekleri incelendiğinde tüm halktan uzaklaşıp hiçbir canlıya fayda sağlamayan ve sadece kendi kurtuluşu için uğraşan kişiyi Mahāyāna mezhebi ağır bir şekilde eleştirir. Zaten bu düşünce sistemi de Hīnayāna mezhebine uygundur.

Odgurmış, tiriglik kolur-men özüm ölgüsüz/yėgitlik tiler-men karı bolgusuz ‘Ben ölümsüz bir hayat isterim, ihtiyarlığı olmayan bir gençlik dilerim.’ (KB 3756), esen tut mėni sen tuçı igsizin/bayutgıl çıgay kılmagıl neñsizin ‘Sen beni daima sıhhat içinde ve sağ tut, zenginleştir ve hiçbir vakit fakir ve malsız bırakma.’ (KB 3757) cümlelerinde dört önemli şeyi ister. Bunlardan ilki ölümsüzlük, ikincisi gençlik, üçüncüsü sağlık, dördüncüsü zenginliktir. Bu durum Śākyamuni Buddha’nın dış dünyada karşılaştığı dört şeyin zıddıdır. Śākyamuni dış dünyada ölmüş bir adam, ihtiyar bir adam, hasta bir adam ve dilenci görmüş ve hayatın ızdırabını anlamıştı. Dolayısıyla burada Odgurmış, Śākyamuni Buddha’nın kimliğine bürünür.

Budizm’in en temel kuralı ‘ben’ yani ‘ego’ düşüncesini ortadan kaldırmaktır. Aytoldı da menidin törümiş özüñ men teme/özüñ men tėse ay unu ornuñ ol ‘Sen meniden türemişsin, ‘ben’ deme, sen ‘ben’ dersen bak, işte değerin.’ (KB 5413), menin köksegüçi mėni kalmadı/asıg kılmadı sü itiglig tolum ‘Ben’ diyerek göklere yükselmek isteyenin
benliği kalmadı, silahlı ordular ona karşı kâr etmedi.’ (KB 4830) diyerek ‘ben’ düşüncesinden kurtulmak gerektiğini ifade eder.

Budist keşişlere bakıldığında tüm dünyadan elini eteğini çekmiş, arzu ve heveslerden arınmış, benlik düşüncesinden kurtulmuş, kendisini kurtuluşa adamış insanlar olarak görmek mümkündür. Odgurmış ‘uyanmış’ olmayı kayu tagda yügrür üñürde ewi/yėmi ot köki içgü yagmur suwı ‘Biri dağda koşar, evi mağaradır, onun yediği ot kökü, içtiği yağmur suyudur.’ (KB 6155), kayusı örüm kedti bükri uça/kayu yėr kezer bu közi yaş saça ‘Biri çullara bürünmüş, biri gözünden yaş dökerek diyar diyar dolaşır.’ (KB 6157), kayusı yėmez aş özin sızgurur/ayu tünle yatmaz adakın turur ‘Biri yemek yemez, kendini zayıflatır, biri gece yatmaz, ayakta durur.’ (KB 6158), bu yañlıg yorırlar odunmış kişi/udımış-tururmız usayuk başı ‘Uyanmış insanlar böyle yaşarlar, gafillerin gafili biz ise uykuya dalmışız.’ (KB 6159) cümleleriyle ifade eder ve onun bu düşüncesi tam bir Budist keşişin tanımıdır.

havâ nefs boyunın sıgu ked katıg/özüñ ötrü bulsa tapugda tatıg ‘İnsan ibadette zevk bulabilmek için hevesin kafasını iyice ezmelidir.’ (KB 3342), negü tėr eşitgil sakınuk kişi/havâ bire bolmaz bütün dîn işi ‘Takva sahibi insan ne der dinle, nefsine kapılan kimse din işini tam yapamaz.’ (KB 3343), havâ nefs bile kör yağı ol ulug/bu iki azıtur tapugçı
kulug ‘Din hevesin ve nefsin en büyük düşmanıdır, bu ikisi ibadet etmek isteyen kulu yolundan şaşırtır.’ (KB 3344), havâka bolu bėrse tutgun bolur/et öz ârzû bulsa mėni kul kılur ‘Nefsine kapılırsa insan onun esiri olur, tenin arzusuna uyarsam, beni kul eder.’ (KB 3345), havâka basıkma ukuş birle kes/et öz baş kötürse bilig birle bas ‘Hevesin tesirinde kalma, akıl ile karar ver, ten başkaldırırsa bilgi ile hâkim ol.’ (KB 3346) örnekleri incelendiğinde de Odgurmış’ın arzu ve hevese karşı bakış açısını görmek mümkündür. Yukarıda da belirtildiği üzere Budizm zaten arzu ve hevese karşıdır.

Budizm dünyaya, bedene karşı oldukça serttir. Bu yüzden bedeni ve dünyayı terk etme esastır. Odgurmış’ın söylemleri de bunun üzerinedir. bu dünyâ yagı ol et öz bir yağı/bu iki yagınıñ yadıglığ agı ‘Bu dünya bir düşmandır, vücut ise başka bir düşmandır, bu iki düşmanın ağı her tarafa yayılmıştır.’ (KB 3589), bularda idi sarp bu yawlak yagı/et özdin tegir ol üküşrek çogı ‘Bunlar arasında en sert ve kötü düşman vücuttur, en çok gürültü de ondan çıkar.’ (KB 3591), mėni muñka tegrür et öz emgetür/ara küldürür kör ara yıglatur ‘Bana vücudum ızdırap ve zahmet çektirir, bazen güldürür, fakat bazen de güldürür.’ (KB 3595), bir ârzû yitürse takı bir kolur/takı birni bulsa tükel beg bolur ‘O bir arzusuna kavuşursa bir başkasını ister, onu da bulursa artık insana tamamen hâkim olur.’ (KB 3597), negü tėr eşitgil özin basmış er/havâ boynı yençip özin tutmış er ‘Hava ve hevese galip gelerek nefsine hâkim olmuş insan ne der dinle.’ (KB 3639), et özke bulun bolma bilgi ulug/et öz bulnasa kör kolur dîn yulug ‘Ey büyük bilgi sahibi vücudun esiri olma, vücut seni esir ederse, fidye olarak dinini ister.’ (KB 3640), özüm kodtı dünyâ tilek ârzûsın/tilekim tükendi kesidi sözüm ‘Bu dünya ile ilgimi kestim ve bütün dilek ve arzuları üzerimden attım, artık dileğim kalmadı, işte bu kadar.’ (KB 4732) örneklerinin tamamı Budist söylem üzerine bina edilmiştir.

Budizm’de mal yerilir, fakirlik övülür. Aynı şekilde Kutadgu Bilig’de de mal yerilir fakirlik övülür. agır yük yüdüp bu özüñ yalñuzun/yalıñ aç yorır sen ne yunçıg özün ‘Tek başına ağır zahmetlere katlandın, aç ve çıplak yaşıyorsun, dermansız bir hâldesin.’ (KB 3328), üdürse bayat bir tilemiş kulın/añar dünyâ bėrmez arıtur yolın ‘Tanrı herhangi bir kulunu seçerse, ona dünya malını vermez, bu suretle onun yolunu temizler.’ (KB 3524), bayusa bolur ol bodun kötkisi/çıgaylık bile ol köñül kodkısı ‘İnsan zenginleşirse aşağılık olur, alçak gönüllülük ancak fakirlik ile mümkündür.’ (KB 3527), yalıñ togmış er kör yalıñ barğu ol/nelük dünyâ tėrmek yana kodgu ol ‘Çıplak doğmuş olan insan çıplak gidecektir, dünya malını toplamak neye yarar, tekrar bırakılacak olduktan sonra.’ (KB 3528), negü tėr
eşitgil sakınuk odug/yırak tur bu dünyâ tegürgme yodug ‘Takva sahibi ve uyanmış olan insan ne der, dinle, uzak dur, bu dünya malının sana zararı dokunur.’ (KB 3552) cümleleri buna en güzel örneklerdir.

Budizm’de Bodhisattva’nın görevi saṃsāra döngüsündeki tüm canlılar kurtuluncaya kadar onlar için mücadele etmektir. Bu bağlamda Bodhisattva ya da herhangi bir kişi sevabın başkalarına devri, bağışlanması düşüncesi ile dua edebilir. Bu duaya Eski Uygurcada buyan evirmek denilmektedir (Tekin 1966: 390). Kutadgu Bilig’de de buna en
güzel örnek biziñde osalrak adın kim bolur/yazuk biz kılurmız du‘â ol kılur ‘Bizden daha gafil kim olabilir, günahı biz işleriz. O ise bizim için dua eder.’ (KB 5837) cümlesidir.

2.1. Odgurmış’ın Sadaka Tası ve Asası

Śakyamuni Buddha aydınlanmaya başladıktan kısa bir süre sonra, dört yöndeki dört Büyük Koruyucu Kral, kendisine en güzel kıymetli taşlardan ve sıradan taştan yapılmış basit bir sadaka tası sunar. Fakat Śakyamuni Buddha’nın basit olan sadaka tasını kabul ettiği ya da diğer kıymetli tasların da mucizevi şekilde birleştiği ve basit olan sadaka tasının içine girdiği belirtilir. Budizm’in en önemli sembolik unsurlarından biri de sadaka tasıdır. Budist cemaate mensup bir kişiye verilen ilk araçlardan biri sadaka tasıdır. Bir Budist rahibin geleneksel sadaka tası, Buddha alanının en yüksek Buddha’nın başındaki yumru gibi şekillenmiştir. Sadaka tası oturmuş Buddhaların ve müritlerin sol bilge elinde tutulur. Sol el, meditasyon hareketlerinde sıklıkla kullanılan bir eldir ve sadaka tası ile
birlikte vazgeçmeyi ve boşluk meditasyon duruşunu ifade eder. Bununla birlikte Budist rahibin demir asası arhat ve Buddha’nın rahipleri tarafından sağ elde tutulur. Bu asanın üç işlevi vardır. Bunların ilki baston olarak kullanılmasıdır, ikincisi asanın metalik gürültüsü dilenme yolundaki yılan ve küçük canlıları kaçırmasıdır, üçüncüsü ise insanları Budist keşişin dilenme yoluna çağrısıdır. Bir rahip sessizlik yemini etmiştir ve bir kadına gözlerini kaldırıp bakamaz. Bu yüzden insanlar asanın tıkırtısına gelir ve sadaka tasına koyacaklarını koyarlar (Beer 2003: 182-185). Kutadgu Bilig’de de Odgurmış öldüğü zaman sadece bir çanak ve asa bırakmıştır. turup rekve birle tayakın alıp/ilig utru urdı kumaru kılıp ‘Kalkıp kardeşinden yadigâr kalan çanak ile değneği alıp hükümdarın önüne koydu.’
(KB 6322) cümlesi de buna örnektir.

2.2. Dağ ve Mağara

Dağ ve mağara kültürü tüm dinlerde ve kültürlerde bulunmaktadır. Özellikle dağ kültürü gerek doğu dinlerinde ve gerekse Semitik dinlerde önemli yer tutar. Örneğin İslamiyet’te Hz. Peygamber tanrıya ibadet etmek için Nur Dağındaki Hira mağarasına kapanır ve orada tefekkür eder. Hz. Musa’nın 10 emri aldığı yer Sina Dağı’dır. Hint
felsefesinde ise gelenek olarak keşiş olmak isteyen insanlar 29 yaşında evlerini terk ederler ve bir ormana sığınırlar ve burada erginliğe ulaşmayı amaç edinirler. Śākyamuni de gerçeği aramak için 29 yaşında evini terk eder ve ormanda 6 yıllık bir serüven yaşar, çeşitli cemaatlerin uygulamalarını yapar ve oralarda aydınlanmayı ya da kurtuluşu elde etmeye çalışır. Fakat bu toplulukların hiçbiri onun aydınlığa ulaşmasını sağlamaz. Kendisi ne zaman bu topluluklardan ayrılıp kendi başına kalırsa o zaman aydınlığa ulaşır. Dağ kültürü merkez düşüncesini de simgeler ve merkez kâinatın merkezi olarak görülür (Eliade 2005: 136). Mağara ise anne karnına dönüş ya da tapınaklardır (Roux 2011: 95). Dolayısıyla Budist inanışta tapınaklar dağlık yerlere ve kimsenin kolay kolay ulaşamayacağı yerlere yapılır.

Kutadgu Bilig’de Odgurmış’ın dağda ve mağarada yaşamasından bahsedilmiş ve onun halkın arasına katılması için öğütler verilmiştir. velîkin ewürdi bu dünyâda yüz/turup tagka kirdi köñül kıldı tüz ‘Fakat o bu dünyadan yüzünü çevirdi; kalkıp dağa çıktı, dünya endişelerini gönlünden uzaklaştırdı.’ (KB 3148), yakın ka kadaştın yitürmiş sen öz/uluş kend bodundın ewürmiş sen yüz ‘Sen yakın akraba ve kardeşlerinden uzaklaşmışsın; köy, kasaba ve şehir halkından yüz çevirmişsin.’ (KB 3203), turup tagka kirmiş özüñ yalñuzun/tapug kılguka bu tapug ked uzun ‘İbadet etmek için kalkıp tek başına dağa çıkmışsın, fakat bu ibadet çok uzun sürmüş.’ (KB 3204), kişi edgüsi bu öz asgın kodup/kişi asgı kolsa kör emgek yüdüp ‘Kul adı bundan dolayı kula unvan oldu, o dağa çekilip gece gündüz ibadet etmeli.’ (KB 3245), kul atı anın boldı kulka ayag/tapug kılsa tün kün ulu bolsa tag ‘Kendim dünyadan kaçarak buraya geldim, tekrar oraya nasıl giderim.’ (KB 3357), özüñ koldı erse bu zâhid atın/atıñ boldı zâhid özüñ tag katın ‘Sen bu zahit adını istediğin için adın zahit oldu ve kendin de dağlara çekildin.’ (KB 3915), negü tėr eşitgil bagırsak sözi/üñürde turuglı sakınuk özi ‘Mağarada yaşayan merhametli ve takva sahibi insan ne der, dinle.’ (KB 4766), turup bardı andın yana tag tapa/kadaşı udu bardı elgin öpe ‘Odgurmış oradan ayrılıp dağlara doğru gitti, kardeşi elini öptü ve bir müddet beraber yürüdüler.’ (KB 5446) örnekleri bu konuda verilebilir.

3. Dünya Zindanı, Çamur

Saṃsāra, ızdırap ve aldanma dünyasındaki sıradan insanların çektiği doğum ölüm döngüsü olarak tanımlanmaktadır. Hindistan’da ilk olarak Upaniśatlar Dönemi’nde görülen teori daha sonra Budizm’de de kendini gösterir. Sıradan insanların üç dünyadaki yani arzu dünyası, şekil dünyası ve şekilsizlik dünyasındaki ve altı hayat biçimindeki canlıların sınırsız doğum ölüm döngüsü içinde olmalarını ifade eder. Budist düşüncenin esası, varlıkları ızdırap ve aldanmaların dünyasındaki doğum ölüm döngüsünün tekrarından kurtarmaktır. Yani asıl amaç, canlıları Vimokśa ‘kurtuluş’a ulaştırmaktır. Budist düşünce, varlıkları hem bu döngüden hem de altı yoldan birinde doğmaktan kurtarmayı amaçlamıştır. Varlıkların bu döngü içerisinde sürekli dönüp durmalarının nedeni ise arzu
ve cehaletleridir. Canlıların özgürlüğe kavuşabilmeleri ve aydınlığa ulaşabilmeleri için bu arzu ve cehaletlerinden kurtulmaları gerekmektedir (Tokyürek 2019: 445-446). Budizm’de özellikle cehalet yeniden doğumun yegâne sebebidir ve canlı gaflet uykusundan uyandığı vakit kurtuluşa ermiş olur. Kutadgu Bilig’de Ögdülmiş, Odgurmış’a gaflet ile ilgili şunları söyler: udımış bu köñlüm özüm gafleti/mėni odguru bėrdi üdlek öti ‘Gaflet yüzünden bu gönlüm uyumuş idi, bu zamane nasihati beni uyandırdı.’ (KB 5690) ve kişi tapgı kıldım tiriglik ıdıp/ayat tapgı kaldı usandım udıp ‘Hayatım boyunca insanlara hizmet ettim, bu ihmal ve gaflet uykusu içinde tanrıya ibadet geri kaldı.’ (KB 5693). Budizm’de gaflet uykusundan uyanamayan yani cehalet içinde olan kişi saṃsāra döngüsü içinde dönmeye mahkûmdur. Eski Uygur Budist metinlerinde saṃsāra, tınl(ı)glarıg taşgaru üntürti sansarlıg kök titigdin tėp ‘Canlıları yeşil çamurdan dışarı çıkardı diye’ (Uzunkaya 2017: 236) örneğinde olduğu gibi bazen bir çamura, ‘busuşlug taloy (Kaya 1994: 63919; Gulcalı 2015: 800) ‘kaygı denizi’, tugmaklıg ölmeklig iglemek karımak ölmeklig busuş kadgulug suv (Kaya 1994: 11210-12) ‘doğumlu, ölümlü, hastalıklı, yaşlı, ölümlü, kaygılı su’, tüpsüz kıdıgsız emgeklig taloy ügüz (Kaya 1994: 58215-16) ‘dipsiz kıyısız ızdıraplı deniz’, ol tınlıg bo yėrtinçüdeki taloy ügüz tegzinçinge çomar batar (Oda 2010: 218-219) ‘O canlı yeryüzündeki deniz girdabına batar.’ (Tokyürek 2019: 447-448) örneklerinde olduğu gibi kaygı denizine ve doğum, ölüm, hastalık ve yaşlılık ızdırabıyla dolu saṃsāra döngüsüne benzetmektedir. Kutadgu Bilig’de Küntogdı, Ögdülmiş’e tünek ol bu dünyâ kötürgil köñül/ediz ordu ėl kol sen amrul amul ‘Bu dünya bir zindandır, ona gönül bağlama, sen yüksek saray ve ülke iste, huzur ve sükûna kavuş.’ (KB 3084), cefâçı bu dünyâ cefâ kıl anar/cefâ kılsa ötrü yaraşur sañar ‘Bu dünya cefakârdır, sen de ona cefa et, ona ne kadar cefa edersen, o da sana o kadar ram olur.’ (KB 3088), ayâ yolda azmış başı tezginük/ayı sewme dünyâg tüpi ol öyük ‘Ey yoldan azmış, başı dönmüş adam, bu dünyaya hiç gönül verme, onun gibi bataklıktır.’ (KB 3089), öyükke kirigli üyüldi kodı/örü kelmedi ol sewinç bulmadı ‘Kendini yukarı çek, bataklıktan kurtul; ibadet ile kulluk vazifelerini yerine getir.’ (KB 3090) şeklinde cevap verir. Bu da bu dünyayı saṃsāra döngüsündeki gibi bataklığa ızdırap denizine benzettiğini gösterir. Aynı şekil de Odgurmış da bu dünyayı ikinçi cefâçı bu dünyâg bilip/cefâ kıldım aşnu cefâ kılga tėp ‘İkincisi bu cefacı dünyanın bana da cefa edeceğini bildiğim için ben ondan evvel davranıp ona cefa ettim.’ (KB 3740), barı tap kereksiz adın artukum/bu dünyâ tüpi ked öyük ol sukum ‘Olanım bana yeter, bundan fazlası lüzumsuzdur, ey tamahkâr, bu dünyanın dibi kurutulması imkânsız bir bataklıktır.’ (KB 3795), bu dünyâ işi bek tuzakçı-turur/tuzakka ilinme sėni berkitür ‘Bu dünya işi sağlam bir tuzaktır, tuzağa düşme, seni sımsıkı yakalar.’ (KB 4824), bu dünyâ yagı ol bu nefsiñ yagı/bu iki yagınıñ yadıglıg agı ‘Bu dünya bir düşmandır, nefsin ise başka bir düşmandır, bu iki düşmanın her yerde tuzağı hazırdır.’ (KB 5322) şeklinde görür.

Sonuç

İslami dönem edebiyatının önemli eserlerinden olan Kutadgu Bilig her ne kadar İslami etkiyle yazılmış olsa da gerek kullanılan sembolik ifadelerde ve gerekse diyaloglarda Budist etkiyi görmek mümkündür. Bu Budist etkinin İslami dönemde İslami şartlara göre yazılan bir eserde belirtilmesi yadsınmakla birlikte unutulmamalıdır ki hiçbir millet önceki dinini ya da kültürünü tamamıyla dilden ya da kültürden uzaklaştır(a)maz. Bu doğrultuda incelenen Kutadgu Bilig’de Küntogdı, Budizm’de idealize edilen hükümdar Cakravarti ile ilişkilendirilebilir. Yine Küntogdı, bazı konuşmalarında Odgurmış’a söyledikleriyle Śākyamuni Buddha’yı anımsatır. Bununla birlikte Küntogdı’nın gerek tahtı gerekse bıçağı Budizm ile bağlantılıdır. Özellikle Odgurmış’ın konuşmalarında Budizm’in temel prensiplerini görmek mümkündür. Odgurmış metin boyunca sanki Budist bir keşişi işaret eder. Bu bağlamda onun miras olarak bırakmış olduğu kâse ile asa da manidar olsa gerek. Bununla birlikte Kutadgu Bilig’deki dağ, mağara ve dünya sembollerinde de Budist etki görülür. Sonuç olarak Kutadgu Bilig İslami dönem eseri olmasına rağmen eserde
Budist etki vardır.

Kısaltmalar

DLT Divanü Lügati’t-Türk
KB Kutadgu Bilig
Skr. Sanskritçe

KAYNAKÇA

ARAT, R. R. (1994). Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi.
BEER, R. (2003). The handbook of Tibetan Buddhist Symbols. Chicago: Serindia Publication.
Chicago, 2003
BUSWELL, R. E. (2003). Encyclopedia of Buddhism. Volume 1-2. Macmillan, Thomson Gale.
USA.
BUSWELL, R. E. – D. S. LOPEZ (2013). The Princeton Dictionary of Buddhism. Princeton
University Press Princeton and Oxford
COOPER, J. C. (1987). An Illustrated Encyclopaedia of Traditional Symbols. London: Thames
and Hudson.
ÇAĞATAY, S. (1968). ‘Kutadgu Bilig’de Odgurmış’ın Kişiliği’. Türk Dili Araştırmaları YıllığıBelleten. Ankara. s. 39-49.
ÇAĞATAY, S. (1970). ‘Kutadgu Bilig’de Ögdülmiş’, Türk Kültürü, S. 98, Ankara: 1970, s. 27-
44.
ELIADE, M. (2005). Dinler Tarihi, İnançlar ve İbadetlerin Morfolojisi. (Çev. Mustafa Ünal).
Konya: Serhat Kitabevi.

Hindu Astrology and insight. 2011. https://www.scribd.com/doc/291525985/HinduAstrology-An-Insight. Erişim Tarihi: 01.09. 2019.
İNALCIK, H. (1966). ‘Kutadgu Bilig’de Türk ve İran Siyaset Nazariye ve Gelenekleri’. Reşid
Rahmeti Arat İçin. Ankara: Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü. s. 259-271.
IRONS, E. A. (2008 ). Encyclopedia of Buddhism. New York: Infobase Publishing.
GULCALI, Z. (2015). Eski Uygurca Altun Yaruk Sudur’dan “Aç Bars” Öyküsü. Ankara: Türk
Dil Kurumu Yayınları.
KAÇALİN, M. S. (2019). Kutadğu Bilig Metin. İstanbul.
KAFESOĞLU, İ. (1970). “Kutadgu Bilig ve Kültür Tarihimizdeki Yeri”. İ.Ü.E.F. Tarih
Enstitüsü Dergisi, İstanbul: Edebiyat Fakültesi Matbaası. s. 1-38.
KAYA, C. (1994). Uygurca Altun Yaruk, Giriş-Metin ve Dizin, Ankara: Türk Dil Kurumu
Yayınları.
ODA, J. (2010). A Study of the Buddhist Sūtra Called Säkiz Yükmäk Yaruk or Säkiz Törlügin
Yarumış Yaltrımış in Old Turkic. Text Volume I. Kyoto: Hōzōkan.
PATHAK, A. (2016). “Throne-Āsandī, Pāllanka, Siṃhāsana: An Indian Perspective”. Indian
Journal of History of Science, 51. 4. pp. 576-584
REVİRE, N. (2017). ‘Solar Symbolism in Early Buddhist Literature’. Berliner Indologische
Studien Berlin Indological Studies. Ed. Gerd J.R. Mevissen and Jürgen Neuss. Weidler
Buchverlag.
ROUX, J-P. (2011). Eski Türk Mitolojisi. Ankara: BilgeSu Yayıncılık.
SOOTHİLL, W. E.-L. HODOUS (1937). A Dictionary of Chinese Buddhist Terms, London 1937.
TEKİN, Ş. (1966). “Buyan Evirmek (Sevâbın Tevcihi). Reşid Rahmeti Arat İçin. Ankara: Türk
Kültürü Araştırma Enstitüsü. s. 390-411.
The Encyclopedia of Religion. Mircea Eliade editor in chief, 1-16 volume. Macmillan
Publishing Company, Newyork: 1987.
THOMPSON, R. L. (1989). Vedic Cosmography and Astronomy. Los Angeles: Bhaktivedanta
Book Trust.
TOKYÜREK, H. (2019). Eski Uygur Türkçesinde Budizm ve Manihaizm Terimleri. Anakara:
Türk Dil Kurumu Yayınları.
ZIEME, P. (1985). Budistische Stabreimdichtungen der Uiguren. Berlin: Deutsche Akademie
der Wissenschaften der DDR. Zentralinstitut für Alte Geschichte und Archeologie.
Schriften zur Geschichte und Kultur des Alten Orients.

İnternet Kaynakları

https://www.britishmuseum.org/research/collection_online/collection_object_deta
ils/collection_image_gallery.aspx?assetId=1161377001&objectId=225512&partId=
1 (Erişim Tarihi: 13.08.2019)

Uygur Akademisi © Her Hakkı Saklıdır.

Scroll to top