You Are Here: Home » Uygur Tarihi, Kültürü ve Edebiyatı » Doğu Türkistan Tarihini Anlatan Bir Eser: Kitâb-I Gazât Der Mülk-İ Çin

Doğu Türkistan Tarihini Anlatan Bir Eser: Kitâb-I Gazât Der Mülk-İ Çin

Ar. Gör. Naciye KARAHAN KÖK

Özet

Türklerin tarihleri boyunca en fazla ilişkide bulundukları milletlerden birisi de Çinlilerdir. Çinliler kuzey komşuları olan Türklerle kimi zaman dostane, kimi zaman da mücadele içerisinde olmuşlardır. Bu mücadele bilinen en eski Türk devleti olan Hunlarla başlayarak Göktürkler, Uygurlar, Karahanlılar, Türk-Moğol devletleri ile bunların mirası
üzerine kurulan hanlıklar dönemine kadar aralıksız devam etmiştir. Aralıksız devam eden Türk Çin mücadeleleri ardında sadece Çin imparatorluğunun kuzey sınırlarını korumak için inşa ettirmiş olduğu Çin Seddi gibi muazzam bir sanat eseri bırakmakla kalmamış, tarihten edebiyata, dilden ekonomiye, askerlikten diplomasiye kadar pek çok alanda zengin bir mirasın doğmasına da vesile olmuştur. Bu mirasın yazıya geçirilmesinde Çinliler öncülük etseler de
Türkler de onu gelecek nesillere taşıma uğraşı içerisinde olmuşlardır. Türkler arasında bu bilinçle hareket edenlerden birisi de Molla Bilal Nâzımî’dir.

Bu çalışmada Doğu Türkistan’daki Uygur Türkleri arasında XX. yüzyılda yaşamış Molla Bilal Nâzımî’nin kaleminden çıkan ve Uygur Türklerinin Hıtay/ Çin ve Kalmaklara karşı verdiği mücadeleyi anlatan “Kitâb-ı Gazât der Mülk-i Çin” adlı eseri, eserin müellifi, istinsah tarihi, içeriği, imlâ ve dil özellikleri tanıtılmaya çalışılacaktır. Bunlar yapılmaya çalışılırken eserin Klasik Sonrası Dönem Çağatay Türkçesi metni olması münasebetiyle Türk dilinin bu tarihî lehçesi hakkında da bilgi verilmeye çalışılacak ve eserin yazım, ses ve şekil özellikleri Türk dilinin bu tarihî lehçesiyle karşılaştırılacaktır. Yine eserde tespit edilen savaş, askerlik, devlet yönetimi, meslek ve yer adları ile Türk dili ile aynı dil ailesine mensup Moğolcaya ait kelime ve yer adları gibi özellikli kelimeler üzerinde durularak eserin söz varlığı ortaya konmaya çalışılacaktır.

Giriş

Molla Bilal ve Eseri

Son zamanlara kadar bilim dünyasında: “Türkler, tarihte önemli roller oynamışlar; ancak bu olayların yazıya geçirilmesinde etkili olamamışlardır.” kanaâtini değiştirerek tarihe yön veren bir milletin tarihe kayıt düşmede de geri kalmadığını gösteren yazarlardan biri Molla Bilal Nâzımî’dir. Molla Bilal Uygur Türklerine mensup olup 1825 yılında Gulca şehrinde ayakkabıcılıkla uğraşan Yüsüp isminde bir babanın oğludur. Yetmiş beş yıl yaşadığı bilgisine
yer verilen Nazımî’nin “Gazeliyat, Çanmoza Yüsüphan, Nazugum, Müminin Hicreti” gibi eserleri onun Klasik Türk edebiyatı, halk hikâyeleri, folkloru, İslam dini konularına hâkim olduğu veya hiç olmazsa bir medrese eğitimi gördüğü iddialarını akla getirmektedir. Nitekim Muhammed Yelten’in 1995 yılında Funda Açıkgöz’e yaptırdığı “Bilâl Nâzım Şeriyatıdan” adlı yüksek lisans tezinde Nâzımî’nin ilk tahsilini babasından aldığı, daha sonra medresede Rudakî, Nizâmî, Câmî, Ali Şir Nevâî gibi isimlerin eserlerini okuduğu ve kendisini onların çırağı olarak gördüğü belirtilmiştir (Açıkgöz 1995: IV). Yazara ait olan ve tarafımızca incelenip burada tanıtılmaya çalışılacak eseri Kitâb-ı Gazât der Mülk-i Çin’dir.

Kitâb-ı Gazât der Mülk-i Çin; Doğu Türkistan’ın İli şehrinde 1864 yılının sonbaharında cereyan eden halk ayaklanmasının ve Doğu Türkistan’da verilen mücadelenin manzum mensur karışık olarak kaleme alındığı bir eserdir. Eserde Uygurların ata yurdunun Mançur-Hıtay/Çin askerleri tarafından 18. yüzyılın ikinci yarısında işgal edildiği özellikle vurgulanmıştır. Doğu Türkistan’ın bağımsızlığı kaybedildikten sonra şair, Uygur halkının eski vatanında zulüm ve adaletsizliğin, milli baskının hüküm sürdüğünü canlı tasvirlerle göstermiştir (Mollavutov 2014:
60).

XIX. yüzyıldaki Çin-Türk mücadelesinin tüm canlılığıyla verilmeye çalışıldığı bu eser aynı zamanda Moğolların bir kolunu oluşturan Kalmuklarla ilgili bilgilerin yer aldığı bir tarih metnidir. Moğolların bir kolu olan Kalmukların bu mücadelede Çinlilerin safında yer almaları yani Türklere karşı Çinlilerle birlik olmaları, beraberinde bir Uygur Türkü-Kalmuk çatışmasını doğurmuş ve yaşanan bu çatışmanın Uygur Türklerinin hafızalarındaki olumsuz izleri metne de yansımıştır. Molla Bilal’in eserinde tam altmış iki yerde tesadüf edilen Kalmuk adının, “sözünde durmayıp bir işin yüzüstü kalmasına yol açan, birine gizlice kötülük eden” (Türkçe Sözlük: 1048) anlamlarını veren “kalleş” sıfatı ve“söz anlamaz, söz dinlemez, mutaassıp, yosma ve levent” (Öztürk-Örs 2000: 231) karşılığında kullanılan “evbaş” kelimesiyle kullanımları dikkat çekmektedir:

ķaçıp yandı arķaġa ķalmaķ-lar
ki ķallāş evbāş ķaltaķ-lar (146/14)

Nâzımî’nin eserinde “Kalmaklar” olarak adlandırılan Moğollar, Moğolcanın Oyratça konuşan en büyük kolunu oluşturmaktadır. Kalmukların büyük bir kolu 17. yüzyılın başlarında batıya yönelerek Volga Irmağı kıyısına ulaşmış, küçük bir kolu ise Kırgızistan’daki Isık Göl civarında kalmıştır. Bugün literatürde kendilerinden “Sart Kalmukları” olarak bahsettiren bu Moğol boyu, Kırgızistan’ın Karakol şehrinin çevresindeki Taş-Kıya, Çelpek, Burma-Suu ve Börü-Baş adlı yerleşim alanlarında yaşayan etnik bir gruptur. Sart Kalmukları, 19. yüzyılın sonlarına doğru Doğu Türkistan’da yaşadıkları Tekes bölgesinden göç ederek Karakol şehrinin bulunduğu Aksu bölgesine gelmiştir. Sart Kalmuklarını Doğu Türkistan’dan göç ettiren en büyük etken bölgedeki ayaklanmadır.

ük etken bölgedeki ayaklanmadır. Söz konusu ayaklanma; Tsin Hanedanlığı’nın, Şensi eyaletinde yaşayan Tunganlara (Çinli Müslüman) karşı yürüttüğü siyasî, idarî ve sosyo-kültürel baskılar, onların omuzlarına yüklenen ağır vergiler neticesinde Şensi eyaletine bağlı Veynan vilayetinde yaşayan Tunganlar tarafından başlatılmıştır. Bu ayaklanma Tungan ayaklanması olarak adlandırılır. Din, Tunganlara yapılan baskılar neticesinde ortaya çıkan ayaklanmanın tetikleyici ve bağdaştırıcı en önemli unsuru haline gelmiştir. Zamanla dini bir kimliğe bürünen ayaklanmaya bölgedeki diğer halklar da katılmıştır. Bu ayaklanma, 1866’da Gansu eyaletine, bir süre sonra da Doğu
Türkistan’a yayılmıştır. Ayaklanma 1877 yılında Çin ordusu tarafından kanlı bir şekilde bastırılmıştır (Buyar 2013:826).

Ayaklanma, istilacılar tarafından bastırıldıktan sonra Uygur Türklerinin yaşadığı bölgelerde intikam almak için kanlı katliamlara başvurularak birçok kişi ağır bir şekilde cezalandırılmıştır. Molla Bilal Nâzımî’nin aktardığına göre, şehir ahalisinin büyük bir kısmı, özellikle erkekler öldürülmüş, kadınlar ise İli şehrine sürgün edilmiştir. 1878 yılında Yakup Beg devleti yıkıldıktan sonra, Zo Zuntam askerleri, yüz binden fazla Uygur ve Tungan özgürlük savaşçısını vahşice yok etmiştir (Mollavutov 2014: 57).

Çıkan çatışmalar; hem Kalmaklara karşı Uygur Türklerinin hafızasında ve edebiyatında menfi bir his doğurmuş hem de bu bölgede yaşayan Moğol ve Türk nüfusunun kırılmasına akabinde ise Çinin bölgede güç kazanmasına yol açmıştır.

ki ķalmaķ kilür yolġa bögcür[bögür] ķoyup
ki mūġ uçrasa köz-lerini oyup (20/7)

Eserin manzum bölümünden alınmış olan yukarıdaki beyitte şair, Kalmakların Uygur Türklerine duyduğu söz konusu düşmanlığı, onların yollarına engeller koyma ve Uygurların bir diğer düşmanı olan Mugların ise bir Uygur Türkünü fark ettikleri anda gözlerini oymaya kalkıştıkları ifadeleriyle anlatmaktadır. Ancak destanın ilerleyen bölümlerine bakıldığında Kalmakların aynı zamanda müslüman Uygur Türklerinden ve İslam dininden korktuklarını
anlatan şu satır ve beyitlere rastlanmaktadır:

İslām ķılınçı-nın͡g heybetidin ķalmaķ-lar yüreki fāre bolup ķalmaķ-lar cān vehmidin
çıngŧay-nın͡g ħaberini aytıp müselmān-lar şāhıġa nāme ibergeni ķalmaķ-lar özinin͡g
emānını közlep çıngŧay-nı munda leşker-i islāmġa ibergeni (36/17-19)

Çin-Kalmak ittifakının ortasında kalan Uygur Türklerinin yaşadığı bu kara yılları anlatan Kitâb-ı Gazât der Mülk-i Çin eserinin yazarı Molla Bilal Nâzımî, bizzat mücadelenin içerisinde yer alması ve bu mücadeleyi eserine yansıtması nedeniyle eserini birinci elden bir belge hüviyetine büründürmüş bir şair ve bilgindir. Bu durum, onu soydaşı Çağatay şairi, Timur’un beşinci göbekten torunu olan ve Hindistan’da Gürkani Devleti’ni kuran Babur, ile de mukayese imkânı kılmıştır. Babur, nasıl ki hükümdarlık yolunda başından geçenleri kaleme aldıysa Bilal Nâzımî de Uygur Türklerinin yaşadıkları olayları ele almıştır. Tarihî olayların kronolojik bir sırayla verildiği bu eser, 1876 yılının Haziran ayının sonunda tamamlanmıştır. İli şehrinde 1860-1870 yıllarında cereyan eden halk ayaklanmalarının yansıtıldığı bu eserde, Molla Bilal Nâzımî kurtuluş hareketinin gerekçelerini sıralamıştır.

Uygur Türklerinin bağımsızlık mücadelesi kahramanlarından Molla Bilal Nâzımî’nin “Kitâb-ı Gazât der Mülk-i Çin” eseri, Mağfiret Kemal Yunusoğlu (2013: 148) tarafından destan olarak tanımlamaktadır Ancak Molla Bilal’ın bu eseri, Türk dünyasının diğer destanlarından farklı olarak olayların sadece bir tek kahraman etrafında anlatıldığı bir destan değil de Dede Korkut hikâyeleri gibi bir toplumun -Tunkanlar- ve onun mensuplarının bağımsızlık uğruna başlarından geçen olayların bir araya getirilmesinden vücuda gelmiş bir eser izlenimi vermektedir. Nitekim bu eser de destandan halk hikâyeciliğine geçiş dönemi eserlerinden olan Dede Korkut Kitabı gibi, besmele, Allah’a hamd, peygambere ve dört halifeye övgü ile başlamıştır. Eser daha sonra Dede Korkut Kitabında geçen boylarda olduğu gibi bölümlerden meydana gelmiştir. “İli Hanlığı’nın kısa tarihi, hanlık topraklarında yürütülen cihat, bu cihatta
yer alan beyler, hanlık zamanında hangi şehirlerin inşa edildiği ve harap edildiği…” gibi bölümlerin yer aldığı başlıklar koyu renk ile gösterilmiştir.

Doğu Türkistan Türklüğünün bu sıkıntılı ve zor günlerinin kendisi de bir Uygur Türkü olan ve bu Çin-Kalmuk-Türk mücadelesinin içinde bizzat yer alan Molla Bilal Nâzımî tarafından anlatıldığı Kitâb-ı Gazât der Mülk-i Çin; İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Kütüphanesi’nde TAEKK 1528 yer numarası ve “Voyna Musulman protiv kitaytsev (Müslümanların Çinlilere Karşı Savaşı), tekst nareçiya tarançi= Kitab-ı gazat der mülk-i Çin – Telif Molla Bilal b. Molla Yusuf el-Nazım” başlığı ile kayıtlıdır. Tek nüsha olan eserin sonundaki ifadeye göre, yazılış tarihi hicrî 1293, miladî 1876/1877’dir. Şair, eserinin 163. sayfasının 13. beytinde bu tarihi ebced hesabına göre hicrî 1293 tarihine tekabül eden ‘ġarśac’ (غ 0999 ر 099 09 ص ve 3 ج ( kelimesiyle tarih düşmüştür (Karahan Kök 2016: 436). Ayrıca istinsah tarihi ile ilgili bilgi metnin sonunda “tārįħ bir min͡g iki yüz toķsan üç-de ili ĥesābıda bars yılı-da bu defter tamāmıġa yėtken (166/13-14)” şeklinde verilmiştir. Eserin istinsah tarihi kısmında önce hicrî olarak yıl söylendiği, sonra On İki Hayvanlı Türk takvimindeki yıllardan biri olan bars yılı dendiği görülmektedir. Çinlilerin, Hintlilerin, Moğolların, Tibetlerin de kullandığı bu takvimin en geniş anlamıyla Türkler arasında kullanıldığı bilgisi bulunmaktadır (Özyetgin 1996: 170).

Eserin Nüshaları ve Üzerine Yapılan Çalışmalar

Yazılış tarihi Hicrî ve On İki Hayvanlı Türk takvimine göre belirtilen Molla Bilal Nâzımî’nin “Kitâb-ı Gazât der Mülk-i Çin” adlı eseri tek nüshadır. Eser üzerine ilk ve tek çalışma Rus oryantalisti N. Nikolay Pantusov’a aittir. Nâzımî’nin eserini 1876 yılında Gulca’da görev yaparken gören ve yazarla kurduğu dostluk kanalıyla da esere sahip olan Pantusov, çok geçmeden Molla Bilal Nâzımî’nin eserini iki bölüm hâlinde 1880 yılında Kazan’da matbu harflerle neşretmiştir. 1880 yılında yapılan Pantusov’un neşrinde eser hakkındaki görüşleri ve eserin temasını içeren beş sayfalık bir “Kiriş Söz” ile metnin tıpkıbasımı bulunmaktadır. 1881 yılındaki çalışma ise ilk neşirdeki baskı hatalarının düzeltilmiş şekilleri, bu kelimelerden bazılarının açıklaması ve müellifin üslubu ile ilgilidir. Çalışmada kullanılan ve İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Kütüphanesi’nde TAEKK 1528 yer numarası ile
kayıtlı olan orijinal metin Pantusov tarafından 1880 yılında Kazan’da bastırılan birinci bölümde yer alan metindir. Bu metin 166 sayfadan teşekkül edip sayfa uzunluğu 23 cm’dir.

Eserin sebeb-i nazm-ı telifinden yazarın vatanını ve milletini seven biri olduğu anlaşılmaktadır. Onun şu mısraları bu düşüncenin en somut delili olarak gösterilebilir: “bu defterni evvel iki üç ay Ǿalį bay taķrįr ķılıp sözini faķįr mollā bilāl nāžīm neŝir boyunça fitip andın furça tėggençe nažm ķılıp ġazāt ķılġan müselmān-larnın͡g evlādlarıġa yād
nāme ķılıp ķoyduķ (166/10-11)”. Bu ifadeler, aynı zamanda eserin yazılış amacı olarak da kabul edilebilecek beyanlardır. Yani bu çalışmanın yazılış gayesi; Uygur halkının kendi vatanlarında gördüğü baskı ve zulmü ortaya koymak, bu zulme karşı verilen millî mücadeleyi sonsuzlaştırmak ve halkının bağımsızlığı uğrunda yaşamlarını yitiren Müslümanların isimlerini daha sonraki kuşakların hatıralarında yaşatmaktır.

Kitâb-ı Gazât der Mülk-i Çin Adlı Eserin Vezin ve Dil Özellikleri

Çin-Kalmuk-Türk mücadelesinde hayatını kaybeden Müslümanların adlarını ebedî kılmak için telif edildiği belirtilen “Kitâb-ı Gazât der Mülk-i Çin”, Arapçada yaklaşan anlamına gelen, İmam Halîl aruzunun on beşinci ve son bahri olan, on değişik kalıbının mevcut olduğuyla daha çok mesnevilerde tercih edildiği ifade edilen ‘mütekârib” bahrinin “fe’ûlün fe’ûlün fe’ûlün fe’ûl” vezniyle yazılmıştır. Şehnâme ölçüsü olarak da bilinen bu vezin, kısa ve hareketli bir
kalıptır (İpekten 2010: 271). Ayrıca eserin 72.-73. sayfaları arasında “muḫammes-i Bilâlî” başlığıyla aruzun hezec bahrinin Türk şiirinde en çok kullanılan kalıbı olan “mefâ’îlün mefâ’îlün mefâ’îlün mefâ’îlün” kalıbıyla yazılmış beş bentlik bir muhammes yer almaktadır (Karahan Kök 2016: 437).

Macar Türkolog J. Eckmann’ın klasik öncesi dönem (15. yüzyılın başlarından Nevâyî’nin 1465’te ilk divanını tertibine kadar), klasik dönem (1465-1600) ve klasik sonrası dönem (1600-1921) olarak tasnif ettiği Çağatay Türkçesinin (1958: 115-126) son döneminde yazılan Nâzımî’nin bu eserinin imlâ özellikleri şöyledir:

Bazı eklerin gövdeden ayrı yazılması: ينكُن علم Ǿalem-nin͡g (2/2), لرينى ُُمالئك melāǿiklerini (2/13), كا ُيوسف Yūsuf-ka (3/1), غه ُفسقى fısķı-ġa (4/6), Kelimedeki bütün ünlülerin gösterilmesi: قيلدوروب ķıldurub (2/13), آرتوروب arturub (3/18), بولماسا bolmasa (5/10), خاصالر ħāślar (4/12), ينكُن اوزى özi-nin͡g (6/7), ديماكدور dimekdür (6/11), ايشيم işim (6/16), وشيبُت tüşip (7/17), باشيمغه başımġa, Çokluk ekinde ünlülerin gösterilmesi: ر ُآدميال ādemįler (6/11), تاغالر taġ-lar (3/14), باغالر
baġ-lar (3/14), يوكالرينى yük-lerini (48/9), يولالردا yol-larda (52/10), Kalın sıradan kelimelerdeki ص/ ś/ ünsüzü için س/ s/ harfinin kullanılması: سوى soy (57/9), غه ُسويى suyı-ġa (104/2), سونكره son͡gra (162/20), ساوقلوق savuķluķ (90/22), ساورورغه savrurġa (23/16) gibi Uygur imlâ özellikleri, Kelimelerdeki bütün ünlülerin yazılmaması: كونكل kön͡gül (9/18), برونى birevni (4/4), يمانالر yaman-lar (6/12), يالنك yalan͡g (105/17), تزيب tizip (102/19), Türkçe kelimelerde şedde işaretinin kullanılması: سيع ّا assıġ (153/5), جغى ّآ aççıġı (137/19), ىّياروت yaruttı (3/13), ىّيت yėtti (125/12), ىّتوت tuttı (8/17) gibi Arap ve Fars imlâ özelliklerine sahiptir.

Türkçede kapalı ė olarak bilinen ve normal uzunluktaki düz, geniş, ince e ünlüsü ile düz, dar, ince i ünlüsü arasında bir ses değerine sahip ünlü, Runik harfli metinlerden bugüne kadar Türkçenin dokuzuncu ünlüsü olarak var olagelmiştir. Ancak bu ünlünün varlığı ile ė mi, yoksa i mi okunması gerektiği Türkiye Türkolojisinde tartışmaları da beraberinde getirmiştir.

Metindeki Türkçe kelimelerde ilk hecedeki /e/’ler ى/ ye/ harfi ile gösterilirken bu harfin kullanılmadığı kelimelerde ise kapalı ė olarak okunmuş, dolayısıyla bu ünlünün varlığı ve düzenli olarak kullanıldığı tarafımızca incelenen metinde de tespit edilmiş: الجى ėlçi (34/14), التيب ėltib (125/2), امدى ėmdi (20/12), نچه nėçe (8/17), بردى bėrdi (2/10), كلتورالماى kėltüralmay (23/6), كرك kėrek (32/15), كركليك kėreklig (50/3), كرو kėrü (44/9). Eski Türkçenin ilk hecesinde kapalı ė ünlüsü bulunduran bazı kelimelerinin metinde aslî şekillerini korudukları da görülmüştür: bėk 75/2, bėl 87/22, bėn 71/8, bėş 20/10, çėk- 152/20, dė89/10, dėk 12/11, dėli 43/16, ėlçi 34/14, ėllig 54/19,ėt- 52/12, ėttür- 3/9 gibi.

Çağatay Türkçesinin karakteristik özellikleri arasında gösterilen, ikinci hecedeki yuvarlak ünlünün etkisiyle ilk hecedeki düz ünlünün yuvarlaklaşması olayı çalışmaya esas alınan metinde de tespit edilmiştir: evlük > üylük (110/10), tamır > tamur > tomur (29/15).

Çağatay Türkçesinde kalınlık-incelik uyumunun sık sık bozulması özelliği metinde de tespit edilmiştir: işķa (7/8), itmaķ (105/13). Türkçe kelimelerin yanı sıra Arapça ve Farsçadan alıntı ince ünlülü kelime tabanlarına kalın ünlülü ekler geldiği görülmüştür: emįrlıķ (34/12), merdlıġ (133/22), telbįs-lıġ (42/18).

Metinde Eski Türkçenin kelime başı /b-/ sesleri /n/ ve /n͡g/ gibi arka damak ünsüzlerinin etkisiyle daima /m/ olmuştur. Dolayısıyla /m/li kullanımların sayısı /b/li kullanımlardan çoktur: bėn > mėn (7/1), bunça > munça (9/6), bun͡gdaş > mun͡gdaş (124/16), bin > min͡g (15/17), bin- > min- 139/14.

Batı Türkçesinin ilk devresinde ortaya çıkan ve daha sonra Batı Türkçesinin Azerbaycan ve Osmanlı sahaları arasındaki belirli ses farklarının başında yer alan -ķ- > -ħdeğişikliğine metinde rastlanmıştır (Serebrennikov-Gadjieva 2011: 41). Çağatay Türkçesindeki bu ünsüz değişmesinin Batı Türkçesinin etkisiyle oluştuğu düşünülmektedir: aķşam > aħşam (126/4), Nilka > Nilħa “Yer adı” (22/5), taķı > taħı (5/2), taķuķ > taħu (138/20).

Türk lehçe/şivelerini tasnif etmeye çalışan Türkologların tasnif çalışmalarında /b-/ belirleyici bir özellik kabul edilmiştir. “Kimi zaman vezin gereği olduğu tahmin edilen bu ses erimesinin Çağatay Türkçesinde tek örneği bol- fiilinde görülür.” (Argunşah 2013: 96) Orhun, Uygur, Karahanlı, Harezm, Kıpçak, Çağatay Türkçesi ile bugünkü Doğu ve Kuzeydoğu grubu Türk lehçelerinde bol- şeklinin tercih edildiği fiilin Oğuzcada ol- şeklinde kullanımı çalışmamızda Oğuzca bir özellik olarak kabul edilmiştir: ol14/1, 37/15, 63/12, 89/21 vs.

Eski Türkçenin /b-/ seslerinin metnimizde de korunduğu görülmektedir: bėr- (36/12), bar- (111/8), bar (6/13).

Dudak ünsüzü /p/ sesinin birçok yerde diş-dudak ünsüzü /f/ sesine dönüştüğü
görülmektedir: çap- > çaf- (111/2), toprak > tofraķ (2/8), yapraġ > yafraġ (120/20), körpe >
körfe (106/4).

Eski Türkçe sözcüklerdeki /t-/ sesleri korunmakla birlikte metinde sık sık /d-/li örneklerle de karşılaşılmaktadır: taġ (33/2) ~ daġ (44/21), taħı (19/9) ~ daġı (2/7), tomur (9/15)~damar 45/3, tė- (67/6) ~ dė- (119/3), til (7/19) ~ dil (69/17), tive (16/14) ~ dive (134/17), tüz (27/19) ~ düz (32/20).

Geniş zamanın olumsuz çekiminde ötümlü /z/ ünsüzünün ötümsüzleşerek /s/ olduğu görülmüştür: ķoymaz>ķoymas (159/7), köralmaz>köralmas (83/17), tarımaz>tarımas (105/15), olmaz>olmas (2/8), körünmez>körünmes (94/1), turmaz>turmas (162/8), yanmaz>yanmas (36/8).

İsimden sıfat türetme eki +lIk, +lUk ekinin aslî şeklini koruduğu görülür: şehrlig (53/20), üylüg (110/10), tėn͡glig (15/8).

Bir kelimede aynı ünsüzün art arda söylenmesi veya yazılması durumu (Yıldız 2008:198) olan ve Çağatay Türkçesinin önemli ses özelliklerinden biri olarak gösterilen ünsüz ikizleşmesi çalışmamızda da görülmektedir: aççıġ (137/15), ķattıġ (45/12), nėççe (147/22), sėkkiz (112/17), uşşaķ (32/3).

Düzlük-yuvarlaklık uyumunun tam olarak gelişmediği Çağatay Türkçesinde I. ve II. teklik şahıs iyelik ekleri genellikle bu uyuma uyar. Ancak Eski Türkçeden itibaren yalnızca düz şekilleri mevcut olan III. teklik şahıs iyelik eki, Çağatay Türkçesinde olduğu gibi çalışmamızda da aynı şeklini muhafaza eder: üstige (71/10), üyi-ge (109/9), taħusını (138/20). Yine düzlükyuvarlaklık uyumuna aykırılık teşkil eden eklerden birisi de yuvarlak ünlülü isim kök ve gövdelerine getirilen I. çokluk şahıs iyelik ekidir. Bu ekin yuvarlak ünlülü +mUz şeklinden çok, düz ünlülü +mIz şekli kullanılmıştır: yurtımıznın͡g (111/3), Ǿömrimiz (6/14). II. çokluk şahıs iyelik eki ise genellikle düzlük-yuvarlaklık uyumuna uyarken kimi zaman bu uyuma aykırı olarak ekin ünlüsünde düzleşmeler görülebilir: üyün͡güzde (138/5), ķolun͡guzġa (102/21), burnun͡gızdın (114/3).

Eski Türkçe döneminden beri gördüğümüz zamir n’sinin isim çekiminde ortaya çıkması durumu, ilk kez Çağatay dönemi eserlerinde farklılık göstermeye başlar. Çağatay dönemine ait mensur eserlerde III. teklik şahıs iyelik eki ile yönelme, bulunma ve çıkma hâli ekleri arasına çoğunlukla zamir n’si gelmez (Argunşah 2013: 117). Bu durum incelemeye esas alınan metnimizde de tespit edilmiştir: yürekiġa (28/19), ķanıda (74/15), şehridin (27/5).
Çağatay Türkçesinde ilgi hâli eki ünsüzle biten kelimelerden sonra da +nIn͡g şeklinde kullanılır. Bu durum Eski Türkçe ve Batı Türkçesinden farklılık gösterir (Tekin 2000: 107, Eckmann 2012: 69-71). Ancak ilgi hâlinin zamirlerle çekiminde +In͡g’lı şekiller de görülebilir: ħaķan-nın͡g (23/11), iş-nin͡g (38/13), mėnin͡g (102/21), sėnin͡g (102/21).

Çağatay Türkçesi, Eski Türkçenin zamirlere getirdiği +nI ekini yükleme hâli olarak genelleştirir: girye+si+ni (124/9), gül+ni (147/3), ħalķ+nı (69/2), ibergen+ni (36/3), iç+ni (83/11). Ek, III. teklik şahıs iyelik ekini almış isimlerden sonra +n biçiminde de görülür: nāme+si+n (42/13), oķ+ı+n (95/16), öz+i+n (5/1), söz+i+n (11/12), til+i+n (65/2), yaş+ı+n (58/1), yol+ı+n (112/21), yürek+i+n (117/6).

Tarih boyunca herhangi bir ses değişikliğine uğramayan bulunma hâli eki, Çağatay Türkçesinde ve çalışmamızda +dA şeklindedir. Ekin bu şekli ünlü uyumlarına uyarken ünsüz uyumu için aykırılık gösterir: ķayġu+da (67/2), kent+de (113/5), köç+de (148/20), kün+de (163/21), mey+de (118/12).

Çağatay Türkçesi eserlerinde, çıkma hâli ekinin yaygın olarak görülen +dIn şekli metnimizde de görülmüştür: sema+dın (33/16), sen+din (72/2), senin͡g+din (165/5), ser+din (140/13), sırdaş+ım+dın (124/18). Köktürk, Uygur ve Karahanlı metinlerinde yön gösterme hâli için işlek olarak kullanılan +GArI, +gerü, +KarI, +ķaru, +rA Çağatay Türkçesinde canlılığını kaybedip birkaç kelimede kalıplaşarak kullanılmaya devam etmiştir: iç+keri (62/3), iç+re (6/12), iç+keri+ġa (29/16), il+geri (137/3), taş+ķarı (50/6).

Metinde ir- ve i- ek-fiili birlikte kullanılır: yoķ bolupdur idi (33/3), kilür irdi (145/15), közlüg irür (87/14), assıġ idi (153/5). Ek-fiilin olumsuz çekimi imes “değil” kelimesiyle yapılır: ġurūr imes men (42/14), düşmen imes men (27/19), ĥaķįr imes-dür (123/15), žāhir imes-dür (5/20).

Metinde gelecek zaman çekiminin -ġu/-gü sıfat-fiil eki + iyelik ekleri ile de yapıldığı tespit edilmiştir. Ancak Çağatay Türkçesinde de görülen bu şekil yaygın olarak kullanılmaz.

Nitekim metnimizde sadece iki örnekte kullanılmıştır: iylegüm (44/1), ķoyġum (85/4). Metinde birkaç yerde kullanılan şu örnekler ise bu şeklin unutulmakta olduğunu göstermektedir: ķılġu miz (48/13), ķılġu siz (42/18).

Çalışmada yeterlik fiili çekiminin al- yardımcı fiili ile yapıldığı görülmüştür: ķıla al- (7/9), bola alma- (7/8), ķıla alma- (50/17), tapa alma- (78/3).

Kitâb-ı Gazât der Mülk-i Çin Adlı Eserin Söz Varlığı

Yukarıda yazım, ses ve şekil özelliklerinin verilmeye çalışıldığı Molla Bilal Nâzım’ın Kitâb-ı Gazât der Mülk-i Çin adlı eserinde, bölgedeki Türk kültür izlerini tanı/t/mada önemli bir yeri olan ve bir milletin o bölgedeki tapu senetleri olarak nitelendirilen Türkçe şu yer adları yer almaktadır: Aķsu (31/5), Aķ Tam (76/2), Aķ Tufa (40/1), Aķyol (34/3), Alatar 30/13), Ara Boz (34/5), Çon͡g Yulduz (141/6), Ķaġunçı (20/2), Ķaraķol (42/10), Ķara Yıġaç (55/10).

Savaş, askerlik, devlet yönetimi ve meslek adlarıyla ilgili, metinde görülen kelimeler şunlardır: min͡g bėki (141/7), bik (122/ 16), yüz bėki (141/8), ağaça (63/4), aķsaķal (89/21), bay (24/2), ėlçi (34/14), min͡g başı (74/18), ayakçı (84/5), ħazneçi (26/ 13), işik-aġası (24/9), otunçı (143/8), tėmürçi (140/5), bāzār biki (44/12), şang bėki (20/21), dorġa (51/14), ķaravul (78/7).

Çalışmamızda, Türk dili ile aynı dil ailesine mensup Moğolcaya ait şu kelime ve yer adları görülmüştür: aldırap (95/15), asradı (39/21), büdün[e] (28/8), çakar 81/18, cunçi (84/17), çirāylıķ (74/18), ķadap (83/10), ķadalġanı (36/2), ķaravul (109/6), dabannı (42/9), ġol (142/19), ķaravulçı (109/8), nöker (81/9), tarançi (154/17), şang (20/21), kökeldaş 10/4, Caġustay (19/18), Saftay (134/8), Ulastay (22/5).

Sonuç

Sonuç olarak tarih bilimi için bir kayıt tutma aracı olan dil, bu işlevini yerine getirirken bir yandan da dilin tarihini yazar. Tarihî Türk dili alanında yazılan metinlerden hareketle sosyal değişme ve gelişmeleri takip etmek mümkündür. Yapılan incelemeler sonunda Uygur Türkleri ile onların dil, kültür, gelenek, görenek, idarî ve askerî teşkilatları, sosyal hayatları, toponimleri ile ilgili izleri takip etmek açısından Molla Bilal Nâzım’ın Kitâb-ı Gazât der Mülk-i Çin adlı eserinde değerli bilgilerin yer aldığı tespit edilmiştir. Türklük bilimi için değerli bilgiler arz eden bu eserin hem Çağdaş Türk Lehçelerinin oluşmasında çok önemli bir yeri olan Çağatay Türkçesinden Çağdaş Türk yazı dillerine geçişin, hem de nazım biçimi olan destan geleneğinin ve tarih yazıcılığının Türkler arasında gösterdiği gelişimin tespiti açısından önem arz ettiği görülmüştür. Bu nedenle eser, farklı Türk yazı dillerinin özelliklerini bünyesinde barındıran bir geçiş dönemi eseri özelliği sergilemektedir.

Yine 19. yüzyılın başlarında Çin sömürüsü ve bunun doğurduğu sosyal faciaları eserlerinde işleyerek Uygurlar arasında yeni bir millî edebiyatın doğmasında Molla Bilal Nâzım’ın önemli bir yerinin olduğu anlaşılmıştır. Eserindeki Arapça, Çince, Farsça ve Moğolca kelimelerle aruz ölçüsünü ustaca kullanma becerisi onun tahsil gördüğünü göstermiştir. Ayrıca eserin başında verilen din ve tarih bilgilerinden de bu alanlarda söyleyecek sözü olduğu anlaşılan Molla Bilal Nâzım’ın, bu edebiyatın idrâkı için üzerinde durulması gereken bir isim olduğu belirlenmiştir.

Kaynakça

AÇIKGÖZ, F. (1995). Bilâl Nâzım Şeriyatıdan. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
İstanbul: İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
ARGUNŞAH, M. (2013). Çağatay Türkçesi. İstanbul: Kesit Yayınları.
BUYAR, C. (2013). Kırgızistan’da Bir Etnik Grup: Sart Kalmaklar. Turkish Studies, V.
8/9, s.819-831.
ECKMANN, J. (1958). Çağatay Dili Hakkında Notlar. Türk Dili Araştırmaları Yıllığı
Belleten, s. 115-126.
ECKMANN, J. (2003). Harezm, Kıpçak ve Çağatay Türkçesi Üzerine Araştırmalar.
(Yay. Haz. Osman Fikri Sertkaya), Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
ECKMANN, J. (2012). Çağatayca El Kitabı.(Çev. Günay Karaağaç), İstanbul: Kesit
Yayınları.
ERASLAN, K.(2012). Eski Uygur Türkçesi Grameri. Ankara: Türk Dil Kurumu
Yayınları.
ERDEM, M. D.-GÜL, M. (2006) Kapalı é Sesi Bağlamında Eski Anadolu TürkçesiAnadolu Ağızları İlişkisi. Karadeniz Araştırmaları, S. 11, s. 111-148.
GABAİN, A. (1995). Eski Türkçenin Grameri. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
İPEKTEN, H. (2010). Eski Türk Edebiyatı Nazım Şekilleri ve Aruz. İstanbul:
DergâhYayınları.
KARAHAN KÖK, N. (2016). Molla Bilal Nâzım’ın Kitâb-ı Gazât Der Mülk-i Çîn Adlı
Eseri Üzerine. Hoca Ahmed Yesevî Yılı Anısına Uluslararası Türk Dünyası Eğitim Bilimleri ve
Sosyal Bilimler Kongresi Bildirileri III. Cilt: Türkoloji, s. 433-442.
KOCAOĞLU, T. (2003) Tarihi Türk Lehçelerinin Metinlerinin
Transkripsiyonlanmasında kapalı é/i Meselesi. Türk Kültürü, S. 483-484, s. 266-281.
MOLLAVUTOV, S. (2014). Bilal Nazım (1825-1900). Uluslararası Uygur
Araştırmaları Dergisi, S. 4, s. 57-63.
ÖZTÜRK, M.-ÖRS, D. (2000). Mütercim Âsım Efendi Burhan-I Katı. Ankara: Türk Dil
Kurumu Yayınları.
ÖZYETGİN, A. M. (1996). Altın Ordu, Kırım ve Kazan Sahasına Ait Yarlık ve
Bitiklerin Dil ve Üslup İncelenmesi. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
SEREBRENNİKOV, B. A.-GADJİEVA, N. Z. (2011). Türk Yazı Dillerinin
Karşılaştırmalı Tarihî Grameri. (Çev. Mustafa Öner-Tevfik Hacıyev), Ankara: Türk Dil
Kurumu Yayınları.
TEKİN, T. (2000). Köktürk Türkçesi Grameri, Ankara: Türk Diller Araştırma Dizisi.
Türkçe Sözlük (2005). Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
YILDIZ, O. (2008). Yūsuf u Zelįħā (Destān-ı Yūsuf) Giriş-İnceleme-Metin-Dizinler.
Ankara: Akçağ Yayınları.
YUNUSOĞLU KEMAL, M. (2013). Molla Bilal Nazim ve Uniñ Dastanlari Heqqide.
Uluslararası Uygur Araştırmaları Dergisi, S. 1/1, s. 145-151.

Uygur Akademisi © Her Hakkı Saklıdır.

Scroll to top